Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ATATÜRK VE TARİH

Resim
ATATÜRK VE TARİH BİR DELİORMAN ÇOCUĞUNUN DESTANI Ben bir Deliorman çocuğuyum. Bulgaristan’ın Eski Cuma’sına bağlı Muratlar köyünde, toprağın bereketle, insanın alın teriyle yoğrulduğu bir yerde doğdum. Okulda derslerim hep “altı”ydı — bizde altı, mükemmelin adıydı. Sadece müzik dersim beşinci sınıfta “dört” gelmişti de, günlerce içim yanmıştı. Ailemi mahcup ettim sanmıştım, oysa çocuk kalbim henüz öğrenmemişti ki: bazı notlar, defterlere değil, hayata yazılır. O yıllar, Bulgaristan’ın sosyalist rejimle yönetildiği günlerdi. Tarih kitaplarımızda Türkler hep “öteki”ydi. İlk konumuz “Türklerin Bulgarlara yaptığı kötülükler,” ikinci konumuz Lenin, üçüncüsü Dimitrov… Tarih üç isim etrafında dönerdi: Türk, Lenin, Dimitrov. Ve biz, o dar çemberin içinde büyüdük. Bir akşam babam, sofrada bize dönüp sessizce, “Türkiye’ye gideceğiz” dedi. Sanki gökyüzüne pencere açılmıştı. Gözlerimde şimşekler çaktı — çünkü o an, çocuk kalbimle biliyordum: pilot olacaktım. Gökyüzü bana yetmeyecek, ben gökyüzüne ...

VASATIN GÖLGESİNDE SİYASET

Resim
VASATIN GÖLGESİNDE SİYASET Parti İçinde Korkunun Adı: Liyakat Bir ülkenin siyasetini anlamak istiyorsan, önce onun parti teşkilatlarına bak. Çünkü siyaset, zirvede değil, en aşağıda yoğrulur. Ama ne yazık ki bugün birçok partide, özellikle il ve ilçe örgütlerinde bir sessizlik hastalığı dolaşıyor. Kimse “yanlış” demiyor; çünkü “yanlış” demek, görevden alınmakla eş değer görülüyor. Parti yöneticileri, kendilerinden zeki, üretken ya da halkta karşılığı olan insanlardan çekiniyor. Çünkü o insanlar bir gün yerlerini alabilir. Bu yüzden, çevrelerine çoğunlukla “sorgulamayan” ekipler kuruyorlar. Oysa siyasetin omurgası fikirle, eleştiriyle, tartışmayla güçlenir. Ama vasatın hâkim olduğu yerde fikir değil, biat konuşur. İlçe Başkanlıkları mı, Yoksa Küçük Krallıklar mı? Birçok ilçe örgütü, bugün birer minyatür iktidar odasına dönmüş durumda. Kapısından girerken fikirlerin değil, sadakatin ölçülüyor. Meclis üyeleri, ilçe yöneticileri, gençlik kolları, kadın kolları... Hepsi, “liderin hoşuna gid...

Bir Vicdan Mirası: Aliya İzzetbegoviç’i Anarken

Resim
Bir Vicdan Mirası:  Aliya İzzetbegoviç’i Anarken Bazı insanlar ölmez. Onlar sadece bedenen aramızdan ayrılır, ama fikirleri, sözleri, duruşları çağları aşarak yaşamaya devam eder. Aliya İzzetbegoviç işte o insanlardandı. Bosna’nın bilge lideri, Avrupa’nın ortasında Müslüman kimliğiyle hem aklı hem kalbiyle direnen bir bilge. Savaşın karanlığında bile “intikam değil adalet” diyebilen bir yürek… Toprakları yanarken bile, insanlık onurunu kaybetmeyen bir devlet adamı… O, tankların gölgesinde kitap yazan bir düşünürdü. Ve her satırıyla bize şunu öğretti: “Biz ölmeye değil, yaşamaya layık bir toplum kurmak için savaştık.” Bugün onun ölüm yıl dönümünde sadece bir lideri değil, bir vicdanı anıyoruz. Aliya, bize sadece bir Bosna bırakmadı; insanın hem özgür hem ahlaklı olabileceğini kanıtlayan bir miras bıraktı. O miras, hâlâ ayakta kalmaya çalışan her adil insanın yüreğinde yankılanıyor. Ey bilge lider, senin “Doğu ile Batı arasında İslam” diyerek çizdiğin o köprü, hâlâ insanlığa yol göst...

Yaşamadığın ülkenin kaderini belirleme.

Resim
“Yaşamadığın Ülkenin Kaderini Belirleme” Dünya küçüldü; bavullar, vizeler, pasaportlar hayatın rutini oldu. İnsan bir ülkede doğuyor, başka bir ülkede yaşıyor, üçüncü bir ülkenin siyasetini tartışıyor. Ama şu soru giderek daha gür bir şekilde yankılanıyor: Bir ülkenin havasını solumadan, ekmeğini bölüşmeden, yükünü taşımadan o ülkenin geleceğine karar verebilir misin? Vatandaşlık bir kimliktir; ama aidiyet, yaşadığın hayatın içindedir. Bir ülkenin sokaklarında yürümüyorsan, market kuyruğunda beklemiyorsan, elektrik faturasını görünce iç çekmiyorsan, o ülkenin gerçekliğinden kopmuşsundur. Ve kopuk olduğun bir hayatın kaderine oy vermek, vicdani bir çelişkidir. Sandığa uzanan her el, aslında bir sorumluluk taşır. Ama bazı eller, kilometrelerce öteden uzanıyor — o ülkenin sabah trafiğini, işsizlik kaygısını, pahalılığını bilmeden. Bu durumda oy, bir tercih olmaktan çıkıp, bir yansıma yanılgısına dönüşüyor: Kendini hâlâ orada sanan ama orada yaşamayanların nostaljik dokunuşu. Oy hakkı, sad...

Eğitimli Seçmen, Eğitimsiz Temsilciyle Yönetilmeye Çalışılıyor

Resim
Eğitimli Seçmen, Eğitimsiz Temsilciyle Yönetilmeye Çalışılıyor Bir ülkenin kaderi bazen sandıkta değil, okul sıralarında yazılır. Diplomalar duvarda asılı kalır, gerçekler karanlıkta kalırsa, seçmen etiketsiz kalmaz mı? Bugün Türkiye siyaseti tam da bu ikilemle yüzleşiyor: Seçmen yükseliyor, temsilcisi geride kalıyor. Kültürel uçurum, siyasetin dilini donuk ve kadrolarını paslı hâle getiriyor. Eğitim, sadece diploma değil; doğruyu arama cesareti, eleştiri kültürüdür. Sorgulamayı susturan, sadakati ödüllendiren her sistem, sonunda kendi aynasında erir. Yıllardır aynı yüzler, aynı söylemler, aynı sonuçlar… Yeni fikirler kapıdan bakıyor ama içeri giremiyor. Gençler “daha sonra”, kadınlar “şimdilik değil” denilerek öteleniyor. Oysa dinamizm olmadan siyaset yaşlanır ve halkın nabzını tutamaz. Eğitimli seçmen artık sabırlı değil. Duygusal slogan değil, akıl ve sonuç istiyor. Temsilcinin dili tutarsız, fikri yüzeysel olursa güven düşer, oy değil vicdan kaybolur. Bir ülkenin geleceği, ünvan ta...

Tepeden Atama, Tabandan Kopma

Resim
Tepeden Atama,  Tabandan Kopma Bir mağazada çok gömlek satan tezgahtarı hemen mağaza müdürü yapmazsınız. Çünkü satış başka, yönetmek başka bir beceridir. Yönetici olmak; sadece iş yapmak değil, işi planlamak, yönlendirmek ve başkalarına doğru yaptırabilmektir. Aynı şekilde siyasette de böyledir. Bir partili, çok broşür dağıtıyor ya da pazar yerinde sesi çok çıkıyor diye ilçede yönetici yapılmaz. Yönetim koltuğu, sadakat gösterene değil; vizyon koyabilene, strateji geliştirebilene ve halkı arkasından sürükleyebilene emanet edilir. Bir İlçede Yöneticinin Olmazsa Olmaz Yetkinlikleri Liderlik: İlçe teşkilatını ortak hedefler etrafında toplayabilmek. İletişim: Halkla, muhtarla, sivil toplumla ve basınla güçlü bağlar kurabilmek. Organizasyon: Seçim çalışmalarını stratejik biçimde planlayıp uygulayabilmek. Siyasi Bilgi: Hem partinin politikalarına hâkim olmak hem de yerel ve ulusal gündemi yakından takip edebilmek. Güvenilirlik: Dürüst, güven veren, halkın itimat ettiği bir karakter sergi...

Unutulan İsimler, Dağınık Kalabalıklar

Resim
Unutulan İsimler, Dağınık Kalabalıklar Bir zamanlar çocuklarımızın kulağına fısıldanan ninniler bile yasaktı. Ana dilimizde dua etmek suç sayıldı. Camiler kapandı, isimlerimiz değiştirildi, kimliğimizden koparılmak istendik. Ama biz direndik. Acıya, baskıya, sürgüne rağmen, kimliğimizi taş gibi koruduk. Ve şimdi bakıyorum… Panayırlar kuruluyor, sahneye sanatçılar çıkıyor. Şarkılar söyleniyor, türküler çalınıyor… Bulgarca. Oyunlar oynanıyor… Bulgar halk oyunları. Elbette Bulgarca şarkılara, türkülere karşı değiliz; komşularımızın kültürüne saygımız sonsuz. Ama mesele şu: Önce kendi öz kültürümüz, kendi dilimiz, kendi oyunlarımız… Çünkü bir milletin ruhu eğlencesinde gizlidir. Biz o ruhu nereye sakladık? İsimlerimizi zorla elimizden almışlardı. Yasal hak doğdu, geri alma imkânı verildi. Ama nedense, asıl isimlerini almak istemeyenler var. Dost meclislerinden biliyorum. Kimisi “Avrupa’da zorluk yaşadım” diye eski Bulgar adına dönüyor. Ne acıdır ki bir isimden vazgeçmek, kökte...

Türk Dil Bayramı: Ulu Çınarın Bayramı

Resim
Türk Dil Bayramı: Ulu Çınarın Bayramı Bir milletin dili, yalnızca söz değil; onun ruhudur, kalbidir, hatırasıdır. İşte 26 Eylül, bu ruhun, bu kalbin, bu hatıranın bayramıdır. Türk Dil Bayramı’dır. Atatürk’ün şu sözü kulaklarımızda yankılanır: “Türk demek, Türkçe demektir. Ne mutlu Türküm diyene!” Bu cümle, bir milletin varlığını kelimelere nakşeden bir mühürdür. Yusuf Has Hacib, “Dil, insanın kalbidir.” derken; Karamanoğlu Mehmet Bey, “Şimdiden gerü divanda, dergâhta, bargâhta Türkçe’den gayrı dil kullanılmaya!” buyururken aslında aynı hakikati haykırıyorlardı: Dil, milletin kalesidir. Kale düşerse, millet de düşer. Türkçe, bir ulu çınardır. Kökleri Orhun Abideleri’nde, dalları İstanbul’un şiirinde, gölgesi Balkan köylerinde, Orta Asya bozkırlarında. Her yaprağında bir türkü, her dalında bir destan gizlidir. Bugün bize düşen, bu çınarın yapraklarını korumak, dallarını yeni ufuklara uzatmak, köklerini geleceğe bağlamaktır. Çünkü Türkçe bizim varlık belgemizdir. 26 Eylül Türk...

Anıtkabir’de Sessizlik, Milletin Vicdanıdır

Resim
Anıtkabir’de Sessizlik,  Milletin Vicdanıdır Anıtkabir… Bir taş yığını değildir. Yalnızca bir mezar da değildir. O, Türk milletinin yeniden doğuşunun simgesidir. Anıtkabir’de yürürken sessizlik çöker insanın üstüne. Bu sessizlik aslında susmak değil; milletin ortak belleğinin, vicdanının sesidir. Çünkü orada yatan yalnızca Mustafa Kemal Atatürk değil; onun kişiliğinde Türk milletinin bağımsızlık kararı, Cumhuriyet’e bağlılığı ve çağdaşlığa doğru yürüyüşüdür. Türk kültüründe anıta, şehitliğe, mezara saygı gösterilir. Sessizlikle, ağırbaşlılıkla, onurla durulur. Çünkü buralar eğlence değil; anma, ders ve saygı mekânlarıdır. Anıtkabir de bu geleneğin en yüce örneğidir. Ama ne yazık ki bazı törenlerde eller havaya kalkıyor, sloganlar atılıyor, tezahüratlar yapılıyor. Sanırsınız bir statta maç izleniyor. Oysa Anıtkabir’in taşları bile böylesi gürültüye karşı çıkar. Çünkü orada söylenecek her sözün, atılacak her adımın bir ağırlığı vardır. Atatürk, “Efendiler! Yarın Cumhuriye...

30 Ağustos Zafer Bayramı

Resim
30 Ağustos Zafer Bayramı Bugün 30 Ağustos… Bir milletin yeniden doğduğu, küllerinden ayağa kalktığı gün. Anadolu’nun her karışında açan kan çiçeklerinin, umudu ve özgürlüğü yeşerten tohumların günüdür. Unutmayalım: Eğer bugün hür bir vatanda sabahımıza uyanıyorsak, Eğer gökyüzünde ay-yıldızlı bayrağımız dalgalanıyorsa, Eğer başımız dik, alnımız açık yürüyorsak, Bunu, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun kahraman silah arkadaşlarına borçluyuz. Bugün Atatürk’ün adını anmaktan çekinenler, Onu gölgede bırakmaya çalışanlar, Bilsinler ki güneş nasıl karartılamazsa, Atatürk de bu milletin gönlünden silinemez. Çünkü Atatürk, sadece bir isim değil; Bir direnişin, bir varoluşun, bir milletin bağımsızlık onurudur. Ne yaparlarsa yapsınlar, Ne kadar susturmaya çalışırlarsa çalışsınlar, Her 30 Ağustos’ta, her milli bayramda biz Atatürk’ü daha gür sesle anacak, Onun emaneti olan Cumhuriyet’i sonsuza dek koruyacağız. Zafer Bayramımız kutlu olsun! Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk! ...

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Resim
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak M.Ö. 209 yazıldı. Çünkü o gün Mete Han, atının sırtında, Türk adını tarihe kazıdı. Ve o günden bugüne bu milletin adı değişmedi: Türk! Şimdi çıkmış birileri bize “Türkiyeli” diyormuş… Hadi oradan! Biz iki bin yıldır Türk’üz, Türk kalacağız. Ne pasaport, ne sınır, ne de masa başında uydurulmuş kimlikler bizim adımızı silemez. Kendisini Türk hissetmeyen, varsın “Türkiyeli” desin. Ama biz, alnımız açık, başımız dik olanlar, kanımızda taşıdığımız mirası haykırmaya devam edeceğiz: Türküz! Bu haykırış yalnızca Mete Han’dan değil, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten de yükselir. Çünkü Atatürk, bu milleti küllerinden yeniden doğururken, Türk olmanın onurunu da ebediyete mühürledi. Ve onun o ölümsüz sözü, bize yolumuzu gösterdi: Ne Mutlu Türküm Diyene! Ben “Türkiyeli” değilim. Ben halis muhlis Kuzeydoğu Bulgaristan'nın Deliorman Türküyüm. Ve bugün, yarın, daima haykıracağım: Ben Türküm! Guru...

Laiklik Neden Hâlâ Tartışılıyor?

Resim
Laiklik Neden Hâlâ Tartışılıyor? Bir ülkenin en çok tartışılan ilkesi, aynı zamanda en çok yanlış anlaşılanıysa, orada mesele sadece fikir değil, gelecek demektir. Laiklik Türkiye’de yıllardır konuşuluyor — ama anlaşılıyor mu? Yoksa bir kesim için "dinsizlik", bir kesim içinse "tek kurtuluş reçetesi" olarak mı kalıyor? Laiklik Ne Değildir? İşin en başından başlayalım: Laiklik, dine düşmanlık değildir. Ama dinin siyasete egemen olmasını da istemez. Bu ilke, ne camiye karışır, ne de camiden devlet yönetmeye kalkana sessiz kalır. Laiklik şunu söyler:  “Devletin dini olmaz; bireyin olur. Devlet, herkesin inancını korur ama hiçbir inancı ayrıcalıklı kılamaz.” Ama bugün bu tanım çarpıtılıyor. Bilerek, isteyerek ve sistemli bir şekilde. Neden Tartışılıyor? 1. Siyasi İktidarın Dini Referanslara Dayanması Bugün Türkiye’de yönetim, dini söylemi yalnızca toplumsal değil, siyasi bir güç kaynağı olarak da kullanıyor. Her seçim döneminde dillerde “ezan”, meydanlarda “şehit”, kürs...

Bir Sosyal Demokratın Duası

Resim
Bir Sosyal Demokratın Duası Ey yolun ışığı, ey hakikatin nefesi… Bir sosyal demokrat partide akrabalık gölgesini görmeyeyim, yakın dostların hırsla süslenmiş unvanlarını işitmeyeyim, hemşeriliğin kıyak terazisine düşmeyeyim. Kendime olan saygımı yitirmeyeyim, gönlümün saf suyu bulanmasın. Halkın ortak aklıyla seçilmiş, liyakatli, donanımlı, vakar ( ağırbaşlılık)  sahibi kadroları göreyim; ve gördükçe gururla dolayım. İkbalin esiri olmuş kadrolar değil, ilkenin adaletini kuşanmış yürekler gelsin. Masal anlatan dudaklar değil, ter döken alınlar bana yol göstersin. Koltuk sevdasına kapılan değil, halk için var olan, halk için fedakârlıktan kaçınmayan onurlu yüzler yürüsün yanımda. Ben onların yanında, alın teriyle yoğrulmuş bir yol arkadaşı olayım. Yan yollara sapanlara, kısayollardan medet umanlara sesim gitsin: Biraz objektif olun, biraz tarafsız olun. Halka hizmeti şeref bilen kadrolara selam olsun. Bilirim ki savaş, önce zihinlerde kazanılır. Cesur, iyi  yetişmiş, ışık saçan ...

Sosyal Demokrat Bir Partide İlçe Yönetimi Nasıl Seçilmelidir?

Resim
Sosyal Demokrat Bir Partide İlçe Yönetimi Nasıl Seçilmelidir? Bir sosyal demokrat partide ilçe yönetimi, kişisel ikbalin değil, halk iradesinin kürsüsü olmalıdır. Çünkü ilçe yönetimi, partinin halka en yakın nefes borusudur. Eğer burada demokrasi işlemezse, yukarıya çıkan ses de çarpıtılmış olur. 1. Eşit Temsil Kadın-erkek eşitliği tartışmasız olmalı. Gençler için kota değil, gerçek katılım sağlanmalı. İşçi, emekli, esnaf, öğrenci; toplumun her kesimi yönetimde temsil edilmeli. İlçe yönetimi küçük bir Türkiye maketi gibi olmalı. 2. Demokratik Seçim Usulü Mahalle meclisleri gerçek anlamda çalıştırılmalı. Delege seçimleri masa başında değil, üyelerin iradesiyle yapılmalı. İlçe kongrelerinde çarşaf liste zorunlu olmalı; blok liste yasaklanmalı. Her aday programıyla çıkmalı, “projesiz adaylık” sona ermeli. 3. Görev Süresi Sınırı İlçe başkanlığı ve yönetim üyeliği en fazla iki dönem olmalı. Ömür boyu başkanlık, sosyal demokrasiyle bağdaşmaz. Görev değişimi, örgütün tazelenmesidi...

Nasıl mı Başardık?

Resim
Nasıl mı Başardık? Soruyorlar: “Bir yılda bu kadar şeyi nasıl başardınız?” Cevabımız net, süslü değil ama sağlam: Omurgasızlığa geçit vermedik. Ne Yapmadık? 📌 Kimseye ödün vermedik. 📌 Kimseyi pohpohlamadık, yağcılıkla vakit kaybetmedik. 📌 Ne yerli ne yabancı kimseden aman dilemedik, yardım istemedik. 📌 Sadece seçim zamanı halkın kapısını çalan siyasete elveda dedik. 📌 Halkın dini ve duygularını istismar etmedik. Kısacası, eğilmedik, eğlenmedik, eğilmedikçe büyüdük. Peki Nasıl Başardık? Ceketimizi ilikledik. Halkımızın huzuruna çıktık. Yıllarca ihmal edilmiş dertleri dinledik, not aldık. Kolları sıvadık, çalışmaya başladık. Ama sadece çalışmakla kalmadık… Her hafta yeniden sorduk: Bir ihtiyacınız var mı? İşimizi doğru yapıyor muyuz? Nerede eksik kaldık? Yine ceketimizi ilikledik, yine dinledik. Eksiklerimizi düzelttik, uyarıları dikkate aldık. Ne yorulduk ne yakındık. Çünkü biz sadece akıllı ve planlı çalıştık. Sonuç mu? 🗓 28 Temmuz 2025’te yapılan GALLUP international  kamuoy...

Bir Hafta Sonu Özlemi

Resim
Bir Hafta Sonu Özlemi İstiklal Caddesi… Adının hakkını verircesine, Bağımsız bir yürüyüşe çıkar içim. Bir yanımda eski bir kitapçı, Sayfaların arasına gizlenmiş çiçekler, Bir kadının sesinde yankılanan dizeler, Ve beni kendime getiren o kitap kokusu. Hazzopulo Pasajı’nda zaman yavaşlar. Burgonya rengi bir şarap, Bir dostun sesi, Belki bir hüzün, Ama ille de bir neşe sızar bardağımdan. Yanımdan geçen yüzlerde hayatın tamamı: Ayrılıklar, kavuşmalar, haykırışlar… Ve ben, Tüm bu çırpınışların ortasında, Kendime yetmenin o tarifsiz huzurunda. Bir hafta sonu değil bu sadece. Bir hatıra durağı. Kendime uğrayıp, İstanbul’la sarıldığım, Ve yaşadığımı hatırladığım bir sığınak. Huzurlu hafta sonları canlar. Cevat Çırak

"Bulgaristanda Artık Siyaset Değişmeli, Değişiyor da!"

Resim
"Bulgaristanda Artık Siyaset Değişmeli, Değişiyor da!" Siyasetin değişmesini yıllardır bekledik. Bekledik, çünkü gördük ki değişmeyen sistem, aynı sorunları yeniden üretiyor. Bugün artık o bekleyiş yerini harekete bırakmalı. Ve bu hareketin adı bana sorarsanız: DPS – Novo Naçalo ( HÖH Yeni Başlangıç). Bakın dostlar, siyaset kimliklerle, etnik kotalarla, içe kapanmış söylemlerle yürümüyor artık. Bu devir, kimlik siyasetiyle değil, hizmet siyasetiyle kazanılır. Ve bunu önce halk anlamaya başladı. Şimdi sıra siyasetçide. Bugün Gallup’un araştırmasına göre DPS, yüzde 17,6 ile ülkenin ikinci büyük gücü. Sadece Türklerden değil, farklı etnik kesimlerden, çiftçiden, memurdan, gençten, umutsuzluktan çıkmak isteyen herkesten destek alıyor. Neden? Çünkü laf değil, iş üretiyorlar. Çünkü kulağını halka veriyorlar. Çünkü yol istiyoruz, okul istiyoruz, hastane istiyoruz diyen insanları gerçekten dinliyorlar. Evet, Peevski ismi tartışmalı olabilir. Ama bugün görüyorum ki o da değişmiş, olgu...

🇹🇷 GÜÇLÜ OLMAK ZORUNDAYIZDünya değişiyor, ama adalet terazisi hâlâ bozuk.Haklı olmak çoğu zaman yetmiyor; sesimizi duyurmak, hakkımızı savunmak ve yolumuzu açmak için güçlü olmak zorundayız. Artık biliyoruz ki bu dünya adil değil.Haklı olmak yetmiyor; çoğu zaman kaybedenler, en doğruyu söyleyenler oluyor. Çünkü bu düzen, güce itaat ediyor. Güçlü olan konuşuyor, güçlü olan kazanıyor.Bu yüzden şartlar ne olursa olsun, içimizdeki adalet duygusunu koruyarak güçlü olmak zorundayız.Bilgiyle, emekle, sabırla ve kararlılıkla…Teslim olmadan, yılmadan, kendimizi geliştirerek.Unutmayalım: Güçsüz haklıların sesi, ancak güçlü haklılar sayesinde duyulur.Öyleyse her yeni gün, biraz daha güçlenmek için bir fırsattır.#güç #adalet #haklılık #mücadele #özgüven #motivasyon #cevatçırak

"Kaçırıldım" Diyen Kaptan: Ahmed Doğan’ın Gölgesinden Doğan Yeni Parti

Resim
"Kaçırıldım" Diyen Kaptan: Ahmed Doğan’ın Gölgesinden Doğan Yeni Parti Cevat ÇIRAK yazdı Bulgaristan Türklerinin siyasal tarihinde bir döneme damga vurmuş bir figür yeniden sahnede. Ama bu kez sahne ışıkları altında değil, gölgelerin içinden çıkıyor. Ahmed Doğan, 1990'ların başında demokratikleşme rüzgarının sembolüydü. Bugün ise, kendi kurduğu partinin ‘kaçırıldığını’ ilan ediyor ve 3 ay içinde ‘yeni bir siyasi oluşum’ vaat ediyor. Siyasette bazı çıkışlar olur ki, onlar bir geri dönüş değil, bir unutulma korkusunun çığlığıdır.  “Kaçırıldım” mı, yoksa “Teslim ettim” mi? Doğan’ın açıklaması tarihsel göndermelerle dolu. Rönesans süreci, totaliter geçmiş, etnik barış, Avrupa-Atlantik entegrasyonu… Hepsi doğru, hepsi kıymetli. Ama asıl mesele şu: Bu hikâyenin son 10 yılındaki Peevski gerçeğini kim inşa etti? Delyan Peevski bugün DPS’yi otoriter yöntemlerle yöneten kişi olabilir. Ama onun DPS’ye girişi bir gece ansızın olmadı. Onu meşrulaştıran, hatta bir dönem koruyan siyasi ...

İnsan Soydan Değil, Ortamdan Doğar

Resim
İnsan Soydan Değil, Ortamdan Doğar “İnsan, geldiği soyun değil, yaşadığı ortamın ve alışkanlıklarının çocuğudur.”       İbn Haldûn, Mukaddime Bir insanın kim olduğunu belirleyen şey nedir? Ana-babasının kim olduğu mu, yoksa yaşadığı çevrenin ona fısıldadığı alışkanlıklar mı? İbn Haldûn’un bu sarsıcı tespiti, binlerce yıllık bir yanılgıya meydan okuyor: İnsan yalnızca soyunun değil, yaşadığı ortamın ürünüdür. Soy, şecerede yer kaplar; ama insanın zihninde, ruhunda, davranışlarında çevre kazınır. Sarayda doğup sokakta büyüyen biri sokak çocuğu olur; yoksul bir evde doğup kitaplarla yoğrulan biri ise entelektüel olur. Yani mesele, nereden geldiğin değil, nerede yoğrulduğundur. Bugün hâlâ bazı çevrelerde "asalet" diye dolaşan kavramlar var. Kanın temizliği, soyun yüceliği, sülalenin şanı falan... Ama asıl soru şu: Bugün nasıl yaşıyorsun, ne alışkanlıklar taşıyorsun? Çünkü insan bir anlamda alışkanlıklarının toplamıdır. Ayda kaç kitap okuyorsun? Ne konuşuyorsun? Kiminle oturu...

Hayat Kardeşine Kızmak İçin Çok Kısa

Resim
Hayat Kardeşine Kızmak İçin Çok Kısa Bir kelime… Bazen sadece bir kelime, yıllar boyu örülen kardeşlik duvarına bir çatlak bırakabiliyor. Bazen bir bakış, bir susuş, bir yükselme… Çocuklukla yoğrulmuş dostlukları buharlaştırabiliyor. Yolda omuz omuza yürüdüğün bir yoldaşa, siyasi bir tartışma uğruna gönül koyduğun oluyor. Yanında dağ gibi duran, her zor anında tutunduğun o dert ortağına bile bazen kırıldığın, alındığın, sesini yükselttiğin anlar oluyor. Ve sonra bir gün… Takvim yaprakları elliyi geçiyor. Bedenin değil ama bakışların değişiyor. İnsan bir noktadan sonra şunu fark ediyor: Hayat ne uzun bir yol, ne de geniş bir meydan. Hayat, dar bir patikada, omuz omuza yürürken birbirinin nefesini duymak kadar kısa. Bir beklentiye girip darılmak, bir lafın ucuna takılıp küs kalmak, dostluktan vazgeçmek kadar lüks değil hiçbir şey bu hayatta. Yaş kemale erince, insan olgunlaşmakla yetinmiyor, yetkinleşiyor da. Ve anlıyor ki: Öfke, ertelemeye gelmez bir barışa perde olabiliyor. Alınganlık,...

Köklerin Sesi ve Çocukların Kalbi

Resim
Köklerin Sesi ve Çocukların Kalbi Bazı yolculuklar vardır, sadece kilometrelerle ölçülmez. Bir zamanlar oyun oynadığınız sokaklara, kana kana su içtiğiniz çeşmelere geri dönmek; sadece bir gezi değil, ruhunuzun ve geçmişinizin sesiyle buluşmaktır. Benim için öyleydi bu dönüş… Ama asıl büyüyü, bu topraklarda hiç yaşamamış olan çocuklarımın gözlerinde gördüm. Ben Bulgaristan’ın Eski Cuma şehrinde doğdum. Orada büyüdüm, 13 yaşıma kadar o sokaklarda koştum, o topraklarda masumiyetimi, çocukluğumu yaşadım. Sonra bir gün, valizlere sığmayan hayallerle Türkiye’ye göç ettik. Hayat başka bir yöne aktı. Burada evlendim, burada kök saldım. Çocuklarım İstanbul’un Bakırköy semtinde doğdu, büyüdü. Bulgaristan onlar için sadece bizim anlattığımız hikâyelerden ibaretti. Bir nevi masaldı onlar için. Ama bir gün, içimden bir ses “Götür onları memlekete” dedi. Aldım ikisini de, doğduğum mahalleleri, top oynadığımız taşlı yolları, yudum yudum su içtiğimiz köy çeşmelerini gösterdim. Onlar bu toprakları ilk...

Köyüm: Sessizliğin Yankısı

Resim
Köyüm: Sessizliğin Yankısı Bir zamanlar kalabalık olan sokakların, şimdi rüzgârla dolu sesini dinleyin… Yaklaşık bir yıl kadar sonra köyümü tekrar ziyaret etmek niyeti ile yola düştüm. Şehirlerin griliğinden, kalabalığın yalnızlığından kaçıp çocukluğumun sesine, toprağın kokusuna sığınaçağımı sandım. Yola çıkarken içimdeki heyecan mevsim normallerini aşmıştı. Çocukluğumun köyünü, hatıralarımda sakladığım o cennet köşesini görecektim. Ama köyüme yaklaştıkça, silüetler belirince heyecanım yerini bir garip hüzne bıraktı. Çünkü manzara, belleğimde sakladığım köy manzarasını yıkıp geçti. O eski şen sokaklar, o kapı önlerinde oturan nineler, o kahkahalar, o düğünler, bayramlar… Hepsi susmuştu. Selam vermek istedim. Sağıma baktım, soluma baktım… Alacak bir çift göz, bir dost gülüşü bulamadım. Yollar bile sanki bana küs gibiydi; ayak sesimi özlemiş ama ses verememiş. O yolları aşındıran, yıpratan köylülerin ayak izleri silinmiş… Belki onlar da gurbetin yüküyle yorgun düşmüş, dönemez olmuşlard...

Taş Yerinde Ağırdır(Eski Cuma Memleket )

“Bir ıhlamur dalı öper alnımdan, Eski Cuma kokar rüzgar her sabah. Bir taş yerinde ağırdır dostlar, Memleket toprağıdır ruhu sarıp sarmalayan…” Taş Yerinde Ağırdır (Eski Cuma Memleket ) Ben Bulgaristan’ın Eski Cuma’sında, ıhlamur kokulu sokaklarında doğdum. Çocukluğumun en mutlu, en saf yılları o topraklarda geçti. Fakat kader bizleri savurdu; tam elli yıla yakındır İstanbul’un kalabalığında yaşıyorum.  Ne zaman ki memleketime ayak bassam, içimde bir yer tekrar kanamaya başlar. Kabuk bağlamış bir yara gibi… Çünkü orası sadece doğduğum yer değil, ruhumun yuvası, kalbimin sığınağıdır. Neden mi böyle sızlar içim? Çünkü çocukluk demektir Eski Cuma… Dedemden toprağa nasıl dost olunur onu öğrendiğim yer. O kara toprağın kokusunu içime çekmeyi, ona emek vermeyi, ona minnet duymayı ilk orada tattım. Mahalle komşularıyla dayanışmanın, paylaşmanın, yokluğu varlığa çevirmesinin sırrını orada aldım kalbime. Anneannem bana her canlıya, ister evde olsun ister dağda, bir can gözüyle bakmayı öğr...

Açık Mektup Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,

Resim
Açık Mektup Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Bu satırları size, yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve dolayısıyla ülkemizin geleceğine gönül vermiş bir yurttaş olarak kaleme alıyorum. Halkın iradesiyle uzun yıllar partimizin genel başkanlığı görevini üstlendiniz, elinizden gelen gayreti gösterdiniz, mücadele ettiniz, emek verdiniz. Bunun için size teşekkür borçluyuz. Ancak artık görmemiz gereken bir gerçek var: Yıllar boyunca girdiğiniz seçimler, verdiğiniz mücadeleler ne yazık ki arzuladığımız zaferleri getirmedi. Her seferinde umutlarımızı yeniden topladık, yeniden mücadeleye atıldık; ama sonuç değişmedi. Son kurultayda da partimizin üyeleri bir değişim mesajı verdi ve siz bu mesajın gereğini ne yazık ki layıkıyla karşılamadınız. Kongre salonundan vedalaşmadan ayrıldınız, oysa beklenen; büyük bir liderin, mücadele arkadaşlarına ve halkına yakışır bir şekilde veda etmesiydi. Sayın Kılıçdaroğlu, yeni yönetim kadrolarımız umut veriyor, heyecan veriyor. Partimiz yeniden ayağa kalkıyor, gençle...

Adaya mı Oy Veriyoruz, Partiye mi?

Resim
Adaya mı Oy Veriyoruz, Partiye mi? Sandıkta attığımız zarf sadece bir oy değil, bir tercih, bir mesajdır. Ama bu mesaj kime gidiyor? Partiye mi, yoksa adayın yüzüne mi? Yıllardır sorulup durur: Türk seçmeni rasyonel mi, duygusal mı? Kimileri diyor ki “biz lider odaklı bir toplumuz, oylar şahıslara gider.” Kimileri ise “seçmen ideolojiktir, parti kimliği her şeyden önce gelir.” Ama gerçek şu ki, Türkiye’de seçmen ikisini de yapar, ama şartlara göre… Sayın Erdoğan Örneği: Lider mi, Parti mi? AKP, yıllardır seçim kazanıyor. Ama bu zaferlerin çoğu Sayın Recep Tayyip Erdoğan isminin karizmasıyla örtülüdür. Aynı partiden başka biri çıksa, aynı sonucu alabilir miydi? Zor. CHP ve Aday Denklemi 2024 yerel seçimleri gösterdi ki, doğru aday sahadaysa CHP kazanıyor. Ekrem İmamoğlu İstanbul’da bir marka oldu. Aynı şekilde Mansur Yavaş, kişisel itibarıyla oy aldı. Ama bazı yerlerde “parti olsun yeter” denip yanlış aday gösterildi mi, sonuç hüsran. Taşra Seçmeni: Adaya Yakın, Partiye Mesa...

CHP’de Bitmeyen Kavga: Halk Umut mu, Pişmanlık mı Duyacak?

Resim
CHP’de Bitmeyen Kavga: Halk Umut mu, Pişmanlık mı Duyacak? Son zamanlarda nereye gitsem, ister bir kahve köşesi, ister bir lokanta masası, ister sokaktaki kısa bir sohbet olsun; konu dönüp dolaşıp CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na geliyor. İnsanlar o kadar rahatsız, o kadar kafası karışık ki, ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyorlar. Daha düne kadar umutla oy verdikleri, iktidar yolunda bir ışık sandıkları bir partiden ve onun yıllardır koltuğu bırakmayan liderinden ötürü bugün pişmanlık duyuyorlar. 70’ini geçmiş bir adam, hâlâ siyasetin tam ortasında, hâlâ ipleri elinde tutmakta ısrarcı. Oysa halk, değişim istiyor. Yeni yüzler, taze bir nefes arıyor. Ama CHP içinde öyle bir yapı var ki, düşmana gerek yok: partiyi içeriden karıştırmak için adeta can atan bir ekip her daim hazır bekliyor. Birbirine çelme takanlar mı dersiniz, kendi ikbalini partinin geleceğinin önüne koyanlar mı… Hepsi mevcut. Asıl acı olan ise şu: CHP bu iç kargaşadan başını kaldırıp halkın derdine eğilemiyor....

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin Başına Yeniden Gelirse Ne Olur?

Resim
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin Başına Yeniden Gelirse Ne Olur? Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisi’nin başına yeniden geçme olasılığı, Türk siyasetinde neyi değiştirir? Parti içi dengeler, ittifaklar, seçmen algısı ve Sayın Erdoğan cephesi bu senaryoya nasıl bakar? Tüm yönleriyle analiz etmeye çalıştım.  Sayın Kemal Kılıçdaroğlu CHP'nin Başına Yeniden Gelirse Ne Olur? Cumhuriyet Halk Partisi, 100 yılı aşkın tarihiyle Türkiye siyasetinde bir çınar. Bu çınarın dallarında zaman zaman değişim rüzgârları eserken, bazen de köklere dönüş çağrıları yankılanır. Bugünlerde ise CHP’nin liderlik koltuğu için bir başka olasılık gündemde: Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkanlığa dönüşü. Peki, bu senaryo gerçekleşirse Türkiye siyaseti ne yönde şekillenir? 1. Parti İçi Dengelerde Sarsıntı Sayın Kılıçdaroğlu’nun olası dönüşü, halihazırda partiyi yöneten Sayın Özgür Özel ve ekibine karşı bir “restorasyon” hareketi olarak okunur. Bu da parti içindeki değiş...

Muharrem İnce’nin CHP’ye Dönüşü: Fırsat mı, Kriz mi?

Resim
Muharrem İnce’nin CHP’ye Dönüşü: Fırsat mı, Kriz mi? Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) uzun zamandır iç tartışmalar, değişim çağrıları ve yeni arayışlar arasında savruluyor. Seçim yenilgilerinden sonra yaşanan liderlik değişimiyle birlikte, parti yeniden şekillenme arayışına girdi. İşte tam da bu atmosferde, 24 Haziran 2025 günü, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce yeniden CHP’ye katıldı. Bu gelişme, hem partide hem de genel muhalefet cephesinde ciddi yankı uyandırdı. Peki bu dönüş, CHP’ye ne getirir? Ya da neleri götürür? Gelin bu soruya birlikte cevap arayalım.  Ne Getirir? 1. Tabanda Moral, Üstte Deneyim Muharrem İnce, özellikle 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterdiği performansla geniş bir kitleye umut olmuştu. Sahadaki enerjisi, coşkulu mitingleri ve karizmatik tarzı, seçmenle temas kurabilen ender siyasetçilerden biri olduğunu gösterdi. Onun dönüşü, özellikle kararsız ve kırgın CHP seçmeninde yeniden bir toparlanma duygusu yaratabilir. 2. Sahada Güçlü Bir ...

İsmail Hakkı Tonguç: Köy Enstitülerinin Mimarı

İsmail Hakkı Tonguç: Köy Enstitülerinin Mimarı Türkiye eğitim tarihinde bir çınar gibi yükselen, adını sadece kitaplara değil; köylünün, işçinin, emeğin belleğine kazıyan bir isimdir İsmail Hakkı Tonguç.  O, yalnızca bir eğitimci değil; aynı zamanda bir toplum mühendisi, bir halk aydını, bir fikir işçisidir. Memleketi ve İlk Yılları İsmail Hakkı Tonguç, 1893 yılında Bulgaristan’ın Silistre sancağına bağlı Tatar Atmaca (bugünkü adıyla Kardam) köyünde doğdu. O dönem Osmanlı toprağı olan bu bölge, Balkan Savaşları’nın ardından Romanya’ya, sonra Bulgaristan’a geçmiştir. Tonguç'un ailesi, Balkanlar’daki Osmanlı göçmenlerinden olup emekçi, sade bir hayat süren insanlardandı. Küçük yaşlarda ailesiyle birlikte Anadolu’ya göç etti. Bu göç, onun halkla olan bağını ve halkın sorunlarına duyarlılığını derinleştiren bir dönüm noktası oldu. Eğitimi ve Almanya Yılları Tonguç’un eğitim hayatı sıradan bir Anadolu çocuğunun ötesine geçerek ilerledi. Öğretmenlik eğitimi aldıktan sonra, 1921 yılında M...