Kayıtlar

Ocak, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İlk Eğitim Günüm

Resim
Türkiye'de İlk Okul ve Eğitim Günüm Eski köy okulumun şu anki hali. Fotoğraf 1 Köydeki okulumun bugünkü hali. Eylül ayını severim, sadece benim doğum günüm olduğu için sevmiyorum elbet, ben pek doğum günlerini sevemem aslında. Eylülü sevmemin en önemli nedeni yağmurun toprakla buluşma anıdır. Öyle güzel bir koku yayılır etrafa, sanırsın doğum kokusudur. Boşuna dememiş şair yağmurla toprağın kavuştuğu an oluşan kokuyu insan sever diye , insan topraktan geldiğinden olsa gerek öteden beri sever bu naftalanja* kokusunu. Bana bu kokunun lezzetini rahmetli dedem öğretmişti. Köyümüzdeki evimizin bahçesinde sıcak yaz günlerinde her akşam akşam saat beşten sonra çeşmeye bağladığımız hortumla, evimizin önündeki domates, biber, salatalık ve karpuzları sulardık ikimiz. Dedem gözlerini kapar mis mis deyip, derin derin çıkan kokuyu içine çeker şükürler olsun derdi. Ben baştan 12 yaşında olmama rağmen dedemin bu garipsediğim haraketlerine bir anlam yükleyemezdim. Bana sabırla sende anla

İhtilal

Resim
                                                 İHTİLAL Mutluluktan uyuyamadan sabaha çıkmıştım.  Biraz korkmuş da olabilirim belki, çünkü daha 15 yaşımda bile değildim.  Yeni evimiz bitmiş , bende o gece evimizi beklemek için yeni  malikanemizde  konaklıyordum. Bitmiş diyorum ama alsında yarım yamalak bir evdi.  Kısaca size nasıl bir eve taşınmaya çalıştığımızı  dilim döndüğünce aktarmaya çalışayım. Yıl 1980  bir tarla düşünün , yol yok, su kanalizasyon yok, elektik telefon zaten hiç aklımıza bile gelmiyor.  Tarlanın ortasında tek katlı kabası bitmiş , sıvası yapılmış, fayans ve banyo mutfak henüz yok, daha sonra yapılacak, yerler bildiğimiz şap atılmış vaziyette, parke falan  hayal bile edemiyoruz, o kadar uzağındayız yani medeniyetin..  Ama olsun 1978 yılında göç ettiğimiz Türkiyede 2 yıl sonra varımızı yoğumuzu, ne varsa satarak, başımızı sokacak bir evimiz olmuştu.  Pencerelerimiz, marangoza verecek paramız olmadığından dolayı, babamla birlikte muhacir sandıklarından arta

Türk Neferi (Askeri) Kaçmaz

Resim
Mustafa Kemal onları bırakıp salona yönelir. Orada Balkan Harbi’nde görev yapmış bir grup üst düzey komutan ayakta konuşmaktadır Balkan Savaşında bulunmuş bir general Türk neferleri (askerleri) için ‘Bunlardan hayır yoktur.Bunlar hayvan sürüsüdür. Sadece kaçmayı bilirler’ gibi sözler söylemektedir Mustafa Kemal dayanamz patlar: ‘Paşam bizde askeriz, Türk neferi kaçmaz, kaçmak nedir bilmez… Eğer Türk neferinin kaçtığını görmüşseniz , derhal kabul etmelidir ki, onun başında bulunan en büyük kumandan kaçmıştır. Eğer siz kaçtığını alçaklığı Türk neferlerine yüklemek istiyorsanız insafsızlık ediyorsunuz ‘ Konuştuğu general Mustafa Kemal’i tanımıyordur. ‘ Bu kimdir?’ diye çevresine sorar. Fısıltılar ona kim olduğunu söyler. Ortalığı bir sesizlik kaplar. Mustafa Kemal bu sessizlik içinde salondan çıkar gider. Not: Mustafa Kemalin İsyanMuhturası 20 Eylül 1917 Kerem Çalışkan / Remzi Kitapevi kitabının 134 sayfasından alınmıştır.

Eğer Yeniden Başlayabilseydim

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,  İkincisinde, daha çok hata yapardım.  Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.  Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,  Çok az şeyi  Ciddiyetle yapardım.  Temizlik sorun bile olmazdı asla.  Daha çok riske girerdim.  Seyahat ederdim daha fazla.  Daha çok güneş doğuşu izler,  Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.  Görmediğim bir çok yere giderdim.  Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.  Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.  Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.  Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.  Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.  Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.  Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,  Gitmeyen insanlardandım ben.  Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.  Eğer yeniden başlayabilseydim,  İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.  Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm ç

AKARDEONUM ANILARIM

Resim
Merhaba dostlarım ve okumayı seven arkadaşlarım. Bugün  yeni yılın ikinci günü, ilk ayı yani Ocak ayındayız. Hava mis gibi, güneş her zanki gibi cömert ve karşılıksız ışık ve sevgiyle içimizi ısıtıyor, ne güzel bir gün. Ben önümüzdeki hafta sınavlarım olduğu için , ders çalışma planları yaparken  nedense bu mevsimde mis gibi havayı ve penceremden bana gülümseyen güneşi görünce bıraktım, ders kitabımı oturduğum koltuğumun üzerine usulca koyarak çalışmayı öteledim. Neden bilmiyorum ama, çocukluğumun kırık buruk hatıraları canlanıverdi yüreğimde, ruhumu bir hüzün kapladı, duraksadım ve anılarda gezintiye çıkıtım tarifsiz. Tam 40 yıl önceydi, yıl 1978, aylardan 18 Eylül,  ailem üzerine ateşten bir gömlek giymiş, varını yoğunu arkasında bırakmış ve anavatan hasreti ile çıkmış belirsiz dertli sıkıntılı bir yola koyulmuştu. Türkiyeye göç ediyorduk, Bulgaristanın Deli Orman bölgesinde bulunan Eski Cuma kasabasının Muratlar köyünden yeni yaptığımız ve içinde sadece beş ay oturduğumuz  evimizi