Kayıtlar

ATEŞTEN GÖMLEK etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Fotoğrafçı Salı Muallim

Fotoğrafçı Sali  Muallim Sabahın ılık yeli sınıfımızın açık penceresinden süzülerek içeriye dalıyor hala uyumakta olan ruhlarımızı uyandırmaya çalışıyordu. Çok erken saatlerde kalkmaya alışık biz köy çocukları nedense bugün uyku mahmurluğunu üzerimizden atamamıştık. Birden sınıfın kapısı açıldı ve sınıf öğretmenimiz kendinden emin adımlarla sınıfın ortasını adeta yararak kara tahtanın önündeki masasına doğru ilerliyordu. Sınıf birden kendine gelivermiş uykudan eser kalmamıştı. Hepimiz oturduğumuz rahlelerimizde derse hazır hale gelmiştik bile. Sınıf öğretenimiz, bugün haftalık değerlendirme yapacağız çocuklar, defter ve kitaplarınızı kaldırın sohbet edeceğiz diyerek konuya girivermişti bile. Önce ders notlarımızı kontrol etti. Bizim oralarda öğretmenler sınıfta bir öğrenciyi imtihan ettiği zaman verdiği notu önce kendi not defterine sonra bizdeki not defterlerine (belejnik) işler imzalardı. Bizde aldığımız notu eve dönünce velimize imzalatır ertesi günü öğretmenimize gös

Geçmişim Girdi Kapımdan

Resim
Geçmişim Girdi Kapımdan Cevat Çırak Jan 15 Akşam olmak üzere, hava yeterince karamsar. Hayır olsun diyorum, ümit üretmeye devam. Az sonra kasvetli havanın nedeni belli oluyor. Hafif hafifi kar taneleri uçuşuyor bahçemde Hava kararıyor gece lambası haber veriyor Karın yoğun bir şekil aldığını İçimde nedensiz tarifsiz bir hüzün hissediyorum. Tam o sırada Geçmişim giriyor evimin kapısından Köyüm geliyor aklıma Masamda sıcak kahvemin ve dumanı Peşinden kahve kokusu kaplıyor oturduğum salonu Telaşsız geçmişi ziyarete gidiyorum Dedemin bir katlı tek odalı evindeyim Dışarda lapa lapa yağan diz boyu kar var Sayada yeni doğmuş kuzular sesleri Odada soba cayır cayır yanıyor Sobanın üstünde mısır tenceresi mis gibi kokular salıyor Fırında kumpirler olmak üzere Dedem sobanın başına bağdaş kurmuş Elinde sucuk ve bıçak yerde sofra bezi Özenle bir kangal köy sucuğunu odun koruna hazılıyor ince dilimlenmiş sucuk çoktan teslim olmuş ateşe

Deska Gradina

Resim
                                Deska Gradina*                                   Annemin üçüncü yada dördüncü kez,kalk mektebe geç kalacaksın sesi geliyordu. Etrafımda yeşillikler, ağaçların dallarında kuşlar nazlı nazlı şarkı söylüyordu Bizim komşunun arabacı köpeği şarik etrafımda dolanıp duruyor, oyun istiyordu Oysa ben çayırlarda meralarda dolanıyor, pırıltılı güneşin içimi ısıtmasından keyif almaya bakıyordum. Kalk artık işe geç kalacam, hadi sende geç kalıyorsun yapma ba uşağım, hadi ama, ben tam o sırada gözümü açıverdim. Sabah uykusu öyle tatlı ki, hem ruya hem dış sesler öyle güzel ki, seni mışıl mışıl uykun ve yatağından kaldıramıyor. Hemen kalktım, ama bana da yazık, daha 6-7 yaşlarında küçük bir çocuğum, Hele hele şimdiki gibi kış aylarında uyanmak öyle zor ki. Ama dedim, kalktım artık diye kendini teselli etsen de annen olmasa kalkamıyorsun, işte, Annem masa örtüsüne benzeyen kumaştan dikilmiş önlüğümü giydirince biraz kendime gelebildim sanırım, hadi ba

Lutenitsa

Resim
                                                      Lutenitsa * (Dikkat -: Bu hikayenin bazı bölümleri Bulgaristan Türkleri Tuna boyu Türkçe yerel ağızı  ile yazılmıştır.) Ağustos ayının son günlerindeydik Deli Orman eteklerindeki köylerde güne, güneş doğmandan başlanırdı. Köylüler baktıkları besledikleri hayvanlarının karınları doyurmak sulamak ve altlarını temizlemek için her sabah olduğu gibi, gene erken kalmışlar işlerine dalmışlardı. Ninem (anam) sabah erkenden beni uyandırmıştı. Kalk uşağım bugün çok işimiz var bana biraz yardım et yoksa yetişemem diye seslendi. Ben ise bugün mektep olmadığı için biraz geç kalmak niyetindeydim. Nine büün  cumertesi sen ne beni erkenden kaldıresin, uynadıresin becanım, bu hafta derslerden çok yoruldum uyumak istem  diye cevap vermeye hazırlanıyordum. Kalk ba uşağım, üzme kızdırma beni... Yapma böyle, bir başıma ben hangi birine yetişem. Buban evde olsa hiç iş itemicem senden ama nabem ba evladım diye devam edince, sölene sölene d

Köyüm Geldi Aklıma

Köyüm Geldi Aklıma Bugün günlerden pazar En sevdiğim yerde evimdeyim Önümde taze köpüklü kahvem Pencereden bakınca küçük şirin bahçem Bahçemde yapraklarını dökmeye devam eden yeni bir yaza hazırlanan meyve fidanlarım Memleketimin eski türkülerini dinliyorum bir yandan Tesadüfe bakın siz  Sıdıka Ahmedova' Sofya Radyosu kaydı çalıyor Yavrumdan ayrıldım türküsü evin her köşesini dolduruyor Öyle bir ses ki seni alıp tee kırk sene geriye götürüyor,    Nasıl oldu da yavrum ayrıldım senden Burnumda kokarsın karanfil gibi Yavrumdan ayrıldım nereye gideyim Hasretin yolu uzak nasıl döneyim Köyüm geliyor aklıma, mahallemdeki güzel mutlu günlerim Nasıl oldu da yavrum ayrıldım senden sözlerini Nasıl oldu da köyüm ayrıldım senden olarak tercüme diyorum Bir öyle yeni haliyle mırıldanıyorum o meşhur hasretlik kokan türküyü   Kuzuları anneleriye Buzulca çeşmesine sulamaya götürüyorum Dalmaçyalı tenli kuşçu köpeğimiz Luck ile karda oyun oynuyoruz Luck çok mutlu kuyruk hep

Memleketimin Yakınından Geçerken

Resim
                                Memleketimin Yakınından Geçerken Bu sabah yine erkenciyiz, erken kalkan yol alır diyorlar bizde öyle yaptık ve yola koyulduk.  Erken kalkmamıza rağmen Ağustos sıcağının tesirini  üzerimdeki tişort'de  biriken terden iliklerime kadar hissedebiliyorum. Romanya'nın başkenti Bukreş  şehrinden Bulgaristan  Rusçuk kentine dönüyoruz. Otobüsün penceresinden  yeşillikleri görünce sıcak ve bunaltıcı havayı çalışan klimanın da yardımıyla unutarak, hayallere dalıyorum. Romanyanın  özellikle Transilvanya bölgesi aklıma derin bir iz bıraktı. Karpat dağlarını Galatasaraylı Hagi sayesinde çok duymuştum ama kendi gözlerimle görünce büyüleniyor insan. Aklıma Türkiyenin Doğu Karadeniz bölgesi geliyor, güzelim cennet doğu karadeniz yanlız değilmişsin diyorum. İki bölgenin ortak yanları çok, ama akılda kalması için yeşilin her tonunu görüyor, adeta doğanın kollarında yeşillikler cennetinde sörf yapıyor gibi hissediyorsunuz. Krallar şehri  olarak nam salmış Braşov

Yavrumdan Ayrıldım

                                 Küçücüksün Yavrum (Yavrumdan Ayrıldım) Bir ateşten gömlek muhacirlik hikayesidir. Türküler bizim türkülerimiz, sırdaşlarımız,  nefesimiz, yaşanmışlıklarımız. Yavrumdan Ayrıldım türküsüz hepsinden farklı bir konumdadır.  Neden öyledir derseniz, birincisi türkünün  derin yaşanmış sözleri, ikincisi sanatçının yanık  ve muhteşem yorumudur. Öyle içinizi yakan sızlatan sözleri var ki, gözyaşlarınıza hakim  olamıyorsunuz. Türkünün sözleri öyle derin öyle kahırlı ki, kim bilir hangi acılar  hasretlikler yaşandıktan sonra yazıldı kim bilir? Hadi türkünün sözlerinden yola çıkarak hikayesini içimizdeki kendi yaşadığımız hasretlikler gurbet acıları ayrılıklar ile benzeterek anlamaya çalışalım. 1 Kıta;   Nasıl oldu da yavrum ayrıldım senden Aniden hiç beklenmeyen bir anda yaşanmış ayrılık, derin acılar bırakmış. Çok ağır gelmiş ve yürek burkan evlat acısı geç anlaşılmış.  Anne hasretliğin gurbetin derin üzüntüsünü daha fazla içinde tutamamış, feryad

Nereyi Düşlüyorsan Oraya Aitsin.

Resim
              Nereyi düşlüyorsan, oraya aitsin İstanbulda yaşıyoruz . İstanbul dışında yaşayanlarımız da var. İki kıtaya yayılmış dünyanın en güzel 7 tepeli şehrinin içindeyiz. Boğaz Manzaramız olağan üstü. Bir yanımız Karadeniz bir yanımız Marmara. Arzu edersek Avrupada kıtasına yok sıkıldım derseniz Asya kıtasında yaşıyoruz. Tiyatrolar, konserler, sinemalar, festivaller hepsi bir tık yanımızda, ulaşabiliyoruz İstersek vapurda simidimizi martılarımızla paylaşabiliyoruz, boğazda geziyoruz. Herkesin hayal ettiği şehirde evimiz evlerimiz, arabalarımız da var üstelik. Öyle bolluk ve bereket içiresinde yaşarken bile özlüyoruz, rüyalarımız hala orda. Köyümüzün içinden geçen suları serin beli lom deresinin melodisini özlüyoruz Mandalarla ördeklerle o derenin su birikintilerinde yüzmeye bayılıyoruz. Köyümüzün yüksek yerlerinden biri olan İsaArmutluklarından Fisek dağına  bakıyoruz yüzümüz tebessümle doluyor. Eski Caminin yanındaki Bahçelik çeşmesinden su içmek istersek

İhtilal

Resim
                                                 İHTİLAL Mutluluktan uyuyamadan sabaha çıkmıştım.  Biraz korkmuş da olabilirim belki, çünkü daha 15 yaşımda bile değildim.  Yeni evimiz bitmiş , bende o gece evimizi beklemek için yeni  malikanemizde  konaklıyordum. Bitmiş diyorum ama alsında yarım yamalak bir evdi.  Kısaca size nasıl bir eve taşınmaya çalıştığımızı  dilim döndüğünce aktarmaya çalışayım. Yıl 1980  bir tarla düşünün , yol yok, su kanalizasyon yok, elektik telefon zaten hiç aklımıza bile gelmiyor.  Tarlanın ortasında tek katlı kabası bitmiş , sıvası yapılmış, fayans ve banyo mutfak henüz yok, daha sonra yapılacak, yerler bildiğimiz şap atılmış vaziyette, parke falan  hayal bile edemiyoruz, o kadar uzağındayız yani medeniyetin..  Ama olsun 1978 yılında göç ettiğimiz Türkiyede 2 yıl sonra varımızı yoğumuzu, ne varsa satarak, başımızı sokacak bir evimiz olmuştu.  Pencerelerimiz, marangoza verecek paramız olmadığından dolayı, babamla birlikte muhacir sandıklarından arta