Muhacirlik bu
Muhacirlik bu Anavatanımda gurbetteyim. Gece yatağımda uykuya yattığımda, rüyalarımda memleketteyim. Bizim köyde, aşağı mahallede, peykede ihtiyarlarla birlikte koyu bir sohbetteyim. Konu derin, kafalar karışık. Kimi üzgün. Kimi dargın. Ayriliktan dolayı, kimi yarım, kendisi ile öylesine bir barışık bir karışık. İhtiyarlar dertli; biri kızım, diğeri oğlum, bir başkası canım torunum, diye feryad ediyor. Belli ki, canlarımın yürekleri yanıyor. Biri alaca ineğine, diğeri fedakar yaşlı çalışkan eşeğine, bir başkası bahçesindeki Osmanli çileğine, yanıp dertlenip kahrolup üzülüyor. Bu yüzden, yürekler harman yeri. Gözler uzunca bir süredir hep gamli ve nemli. Hiç kolay değil, ayrılık bu, kahrolası, kör olası, yalan, zalim, acımasız muhacirlik denen ayrılık. Ne yerdeyiz, ne gökte. sıkışmış, kırılmış yikilmışız bu evrende. Ne geçmişte, ne gelecekte. İki arada bir derede. Bilinmez uzak bir yerde, hep gurbette kalmış bir vaziyette. Bazen anavatanda, bazen, hep var o