Kayıtlar

​ETNİK PARTİ: İHTİYAÇ MI, ARIZA MI?

Resim
BULGARİSTAN  ​ETNİK PARTİ: İHTİYAÇ MI, ARIZA MI? ​ ​I. Giriş: Hukuki Gerçeklik ve Balkan Dersi ​Bulgaristan’da etnik temelli bir siyasi partiye gerçekten gerek var mı? Açık konuşalım: Yoktur. Dahası, bu yalnızca bir temenni değil; hukuki ve siyasal bir gerçektir. ​Bulgaristan Anayasası, etnik, dini ya da ırksal temelli partilere açıkça izin vermez. Bu yasak, bir “farklılıkları yok sayma” refleksi değil; Balkan coğrafyasının ağır bedeller ödeyerek öğrendiği bir dersin sonucudur. Kimliği siyasetin merkezine koyduğunuzda, siyaset kimliği parçalar ve toplum dokusu zedelenir. ​II. Etnik Siyasetin Kaynağı: Bir Belirti ​Bulgaristan tek kimlikli bir ülke değildir. Bulgarlar, Türkler, Pomaklar, Romanlar, Yahudiler, Ermeniler ve diğerleri bu ülkenin sosyal dokusunu oluşturur. Asıl mesele, kimlerin yaşadığı değil; devletin bu insanlara nasıl davrandığıdır. ​Eğer bir devlet: ​Vatandaşını kökenine göre ayırmıyorsa, ​Hukuku ve kamu gücünü eşit ve adil uyguluyorsa, ​İnanca ve dile mesafeli, taraf...

BULGARİSTAN’DA YENİ PROTESTO DALGASI: 2025 BÜTÇE KRİZİ VE EURO GEÇİŞİNİN GÖLGESİ

Resim
🇧🇬BULGARİSTAN’DA YENİ PROTESTO DALGASI: 2025 BÜTÇE KRİZİ VE EURO GEÇİŞİNİN GÖLGESİ Tarih: 06 Aralık 2025  Analiz:  ⁉️ BÖLÜM I: NE OLDU? (OLAY VE SONUÇ) 1.1. Giriş: Sokaklar Bütçeye Karşı 2025 yılının son günleri, Bulgaristan genelinde on binlerce kişinin katıldığı büyük çaplı gösterilere sahne oldu. Başkent Sofya başta olmak üzere birçok büyük merkez, 1 Aralık 2025'te patlak veren bu dalgayla sarsıldı. Protestoların ana tetikleyicisi, 2026 yılı için hazırlanan Devlet Bütçesi Tasarısı idi. Taslak, vergi oranlarını, sosyal güvenlik katkılarını ve temettü vergisi yükünü önemli ölçüde artırıyordu. Bu, aynı zamanda 1 Ocak 2026'da planlanan Euro Bölgesi'ne geçiş öncesi hazırlanan ilk Euro bazlı bütçe olması nedeniyle gerilimi katladı. 1.2. Protestonun Anatomisi Gösteriler barışçıl başladı, ancak bazı grupların polisle çatışması sonucu taş, şişe ve havai fişek atıldı; polis ise biber gazı kullandı. 71 kişi gözaltına alındı ve 3 polis hafif yaralandı. 1.3. Somut Sonuç: Hükümet Ge...

YAPAY TİYATRONUN SONU: SEÇMEN ARTIK SADECE SANDIK KURBANI DEĞİL!

Resim
YAPAY TİYATRONUN SONU: SEÇMEN ARTIK SADECE SANDIK KURBANI DEĞİL! ​Siyasetin eskiden daha sahici bir yüzü vardı. Elbette geçmişin siyaseti de kusursuz değildi, ama en azından bir el sıkışmanın ağırlığı, bir selamın bereketi, bir yüz yüze sorumluluğu vardı. Şimdi ise çoğu şey, seçim dönemine sıkışmış yapay bir tiyatroya dönüştü. Meydanlar kalabalık, sözler büyük ama sandık kapandı mı herkes buhar oluyor. İşte bu düzen artık çökmeye başladı. ​Seçimden seçime seçmenini hatırlayanların devri sona eriyor. Çünkü bu toplum, unutulmaya mahkûm bir kitle olmadığını nihayet yüksek sesle söylüyor. Yıllardır kahvehanelerde içilen çaylarla, sokaklarda verilen sözlerle, fotoğraf karelerine sığdırılan gülümsemelerle oy devşirenlerin numarası tüketildi. Artık kimse sadece seçim takvimi açıldığı için hatırlanmak istemiyor. ​Sandık Kapandıktan Sonra Kaybolanlar Listesi Uzun: ​Telefonları açmayanlar. ​"İşini seçimden sonra hallederiz" deyip sonra sese bile çıkmayanlar. ​Temsil makamına oturup tem...

Z Kuşağı: Dünyanın Yeni Renk Skalası

Resim
Z Kuşağı:  Dünyanın Yeni Renk Skalası ​ ​Dünya düzeni büyük devrimlerle değil, çoğu zaman genç kuşakların sessiz ve inatçı ısrarıyla değişir. Bugün bu dönüşümün merkezinde, klavyede büyüyen ama aynı zamanda geçmişin yükünü ve geleceğin sorumluluğunu sırtlanan Z kuşağı bulunuyor. Yerel-küresel, analog-dijital gibi geleneksel ikilemleri ortadan kaldıran bu kuşak, hem ekonomiyi hem siyaseti hem de toplumsal normları yeniden şekillendiriyor. ​Son yıllarda ortaya koydukları küresel hareketler ve davranışsal kırılmalar, yalnızca geçici gençlik refleksleri değil; dünya düzeninin yeniden kodlanmasına yol açan kalıcı bir dönüşümün işaretleri. İklim adaleti protestolarından çalışma kültüründe 'Geri Durma' (Quiet Quitting) trendine, TikTok diplomasisinden ekonomik davranışların (sürdürülebilir, etik markalara yönelim) yeniden biçimlenmesine kadar geniş bir alanda etkileri görülüyor. ​Z kuşağı geleneksel değerleri tamamen reddetmiyor; bilakis geçmişin mirasını korurken yanlışları eleştirme...

İki Ülke, Tek Yürek

Resim
İki Ülke, Tek Yürek İnsan bazen tek bir coğrafyaya sığmaz; kaderi iki ülkenin rüzgârında pişer, iki toprağın kokusunda derinleşir. Kökleri bir yerde atılır, dalları başka bir göğe uzanır. Biri çocukluk, biri yeniden doğuştur. Biri hatıra, biri mücadeledir. Ve ben… İki ülkenin arasında gidip gelen bir tren gibi; ne durabilen ne vazgeçebilen bir yüreğim. Bulgaristan… Gözümü ilk açtığım, ilk nefesimi içime çektiğim toprak. Sokaklarında büyüdüğüm, çocuk kahkahalarımı taşlarına bıraktığım yer. Sarı kızın peşinde koşturduğum o uçsuz bucaksız meralar hâlâ içimde bir türkü gibi çalıyor. Anaokulunun, ilkokulun kokusu; hepsi taze ekmek gibi, taze hatıra… Ve ilk defa bir kıza gönlümün titrediği yer… Kolay mı insanın çocukluğunun ana vatanını yüreğinden sökmesi? Ama hayat dediğin yol, insanı başka sınavlara da çağırıyor. Türkiye… Düştüğüm, kalktığım, direndiğim, yeniden şekillendiğim toprak. Zorluklara boyun eğmediğim, “dibi görsen de vazgeçme” diye içime ateş düşüren vatan. Burada öğr...

Fare Çuvalı Teorisi: Bizim Çuvalı Kim Sallıyor?

Resim
Fare Çuvalı Teorisi:  Bizim Çuvalı Kim Sallıyor? Sallanan Çuvalın İçinde Kimler Var? Mısır’ın bir köyünde bir tarım mühendisi, Kahire’ye giden trene biner. Yol arkadaşı, köyün yaşlı bir çiftçisidir. Çiftçinin ayakları arasında bir çuval vardır. Her on beş dakikada bir, çiftçi o çuvalı çevirip sallar. Sonra sessizce yerine koyar. Merak bu ya, mühendis sorar: “Ne var o çuvalda baba?” Çiftçi gayet sakin yanıtlar: “Fareler ve sıçanlar. Ulusal Araştırma Merkezi’ne satacağım. Deneylerde kullanıyorlar.” Mühendis şaşırır, “Peki neden sürekli sallıyorsun o çuvalı?” Yaşlı adam gülümser: “Eğer çeyrek saatten fazla dokunmazsam, fareler yerleşir, sakinleşir, güven hisseder. O zaman çuvalı kemirmeye, delmeye başlarlar. O yüzden sallamak zorundayım. Arada bir korku lazım. O korku onları birbirine düşürür, içgüdülerine hapseder. Böylece çuval sağlam kalır, ta ki ben onları merkeze teslim edene kadar.” İşte o an… Mühendis anlar.  Artık biz de anlamalıyız. Bu sadece farelerin hikayesi değil; bu...

İki Muhteşem Miras

Resim
İki muhteşem miras.  1- Bulgaristan Türk Öğretmenler Birliği (Muallimin-i İslamiye Cemiyeti) 2- Turan Gençlik ve Spor Birliği Bulgaristan Türk Öğretmenler Birliği (Muallimin-i İslamiye Cemiyeti) ​Bu Birlik, Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültür hayatını şekillendiren en önemli sivil toplum kuruluşlarından biridir. ​Kuruluş ve Amaç: ​İlk olarak 1906 yılında "Muallimin-i İslamiye Cemiyeti" adıyla kurulmuştur. ​Temel amacı, Bulgaristan Türk okullarındaki eğitimi standartlaştırmak, öğretmenlerin haklarını savunmak ve Bulgaristan Türkleri arasında milli birliği ve şuuru güçlendirmekti. ​Harf Devrimi'ndeki Rolü: ​Metinde de belirtildiği gibi, Birlik, 1928 yazında Lom Kongresi'nde toplanarak, Türkiye'de henüz resmî olarak ilan edilmemiş olmasına rağmen, yeni Türk alfabesini (Latin harflerini) okullarda öğretme kararı aldı. ​Bu karar, Bulgaristan Türklerinin anavatanla kültürel entegrasyonunu sağlamada ve gerici (muhafazakâr) çevrelerin etkisini kırmada atılmış cesur ...

BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE TURAN’IN HARFLERİ

Resim
BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE TURAN’IN HARFLERİ  DİLİN, KİMLİĞİN VE CESARETİN ALFABESİ Bulgaristan’da bir zamanlar tebeşir tozuyla başlayan bir devrim vardı. Ne kılıç sesi duyuldu ne marş... ama sınıflarda, kara tahtalarda yeni bir güne uyanan sesler yankılandı: “A, B, C…” O sesler, 1928 yazında Lom’da toplanan Bulgaristan Türk Öğretmenler Birliğinin kararından doğmuştu. Henüz Türkiye’de Harf Devrimi resmen ilan edilmeden, Bulgaristan’daki Türk muallimleri, çocuklarının geleceğini yeni Türk alfabesiyle yazmaya karar vermişti. Onlar biliyorlardı: “Bir milletin kaderi kalemindedir.” Turan’ın Yürek Ateşi Bulgaristan Türklerinin o yıllarda iki büyük dayanağı vardı: Öğretmenler Birliği ve Turan Cemiyetleri. Turan sadece bir spor kulübü değildi; kültürün, dayanışmanın, kimliğin siperiydi. Gençler, o çatının altında hem bedenlerini hem zihinlerini güçlendiriyor, Atatürk devrimlerinin yankısını Deliorman köylerine taşıyorlardı. “Türk harfleri”nin Bulgaristan’da öğretilmesi kararı da, bu Turan ru...

ATATÜRK VE TARİH

Resim
ATATÜRK VE TARİH BİR DELİORMAN ÇOCUĞUNUN DESTANI Ben bir Deliorman çocuğuyum. Bulgaristan’ın Eski Cuma’sına bağlı Muratlar köyünde, toprağın bereketle, insanın alın teriyle yoğrulduğu bir yerde doğdum. Okulda derslerim hep “altı”ydı — bizde altı, mükemmelin adıydı. Sadece müzik dersim beşinci sınıfta “dört” gelmişti de, günlerce içim yanmıştı. Ailemi mahcup ettim sanmıştım, oysa çocuk kalbim henüz öğrenmemişti ki: bazı notlar, defterlere değil, hayata yazılır. O yıllar, Bulgaristan’ın sosyalist rejimle yönetildiği günlerdi. Tarih kitaplarımızda Türkler hep “öteki”ydi. İlk konumuz “Türklerin Bulgarlara yaptığı kötülükler,” ikinci konumuz Lenin, üçüncüsü Dimitrov… Tarih üç isim etrafında dönerdi: Türk, Lenin, Dimitrov. Ve biz, o dar çemberin içinde büyüdük. Bir akşam babam, sofrada bize dönüp sessizce, “Türkiye’ye gideceğiz” dedi. Sanki gökyüzüne pencere açılmıştı. Gözlerimde şimşekler çaktı — çünkü o an, çocuk kalbimle biliyordum: pilot olacaktım. Gökyüzü bana yetmeyecek, ben gökyüzüne ...

VASATIN GÖLGESİNDE SİYASET

Resim
VASATIN GÖLGESİNDE SİYASET Parti İçinde Korkunun Adı: Liyakat Bir ülkenin siyasetini anlamak istiyorsan, önce onun parti teşkilatlarına bak. Çünkü siyaset, zirvede değil, en aşağıda yoğrulur. Ama ne yazık ki bugün birçok partide, özellikle il ve ilçe örgütlerinde bir sessizlik hastalığı dolaşıyor. Kimse “yanlış” demiyor; çünkü “yanlış” demek, görevden alınmakla eş değer görülüyor. Parti yöneticileri, kendilerinden zeki, üretken ya da halkta karşılığı olan insanlardan çekiniyor. Çünkü o insanlar bir gün yerlerini alabilir. Bu yüzden, çevrelerine çoğunlukla “sorgulamayan” ekipler kuruyorlar. Oysa siyasetin omurgası fikirle, eleştiriyle, tartışmayla güçlenir. Ama vasatın hâkim olduğu yerde fikir değil, biat konuşur. İlçe Başkanlıkları mı, Yoksa Küçük Krallıklar mı? Birçok ilçe örgütü, bugün birer minyatür iktidar odasına dönmüş durumda. Kapısından girerken fikirlerin değil, sadakatin ölçülüyor. Meclis üyeleri, ilçe yöneticileri, gençlik kolları, kadın kolları... Hepsi, “liderin hoşuna gid...

Bir Vicdan Mirası: Aliya İzzetbegoviç’i Anarken

Resim
Bir Vicdan Mirası:  Aliya İzzetbegoviç’i Anarken Bazı insanlar ölmez. Onlar sadece bedenen aramızdan ayrılır, ama fikirleri, sözleri, duruşları çağları aşarak yaşamaya devam eder. Aliya İzzetbegoviç işte o insanlardandı. Bosna’nın bilge lideri, Avrupa’nın ortasında Müslüman kimliğiyle hem aklı hem kalbiyle direnen bir bilge. Savaşın karanlığında bile “intikam değil adalet” diyebilen bir yürek… Toprakları yanarken bile, insanlık onurunu kaybetmeyen bir devlet adamı… O, tankların gölgesinde kitap yazan bir düşünürdü. Ve her satırıyla bize şunu öğretti: “Biz ölmeye değil, yaşamaya layık bir toplum kurmak için savaştık.” Bugün onun ölüm yıl dönümünde sadece bir lideri değil, bir vicdanı anıyoruz. Aliya, bize sadece bir Bosna bırakmadı; insanın hem özgür hem ahlaklı olabileceğini kanıtlayan bir miras bıraktı. O miras, hâlâ ayakta kalmaya çalışan her adil insanın yüreğinde yankılanıyor. Ey bilge lider, senin “Doğu ile Batı arasında İslam” diyerek çizdiğin o köprü, hâlâ insanlığa yol göst...

Yaşamadığın ülkenin kaderini belirleme.

Resim
“Yaşamadığın Ülkenin Kaderini Belirleme” Dünya küçüldü; bavullar, vizeler, pasaportlar hayatın rutini oldu. İnsan bir ülkede doğuyor, başka bir ülkede yaşıyor, üçüncü bir ülkenin siyasetini tartışıyor. Ama şu soru giderek daha gür bir şekilde yankılanıyor: Bir ülkenin havasını solumadan, ekmeğini bölüşmeden, yükünü taşımadan o ülkenin geleceğine karar verebilir misin? Vatandaşlık bir kimliktir; ama aidiyet, yaşadığın hayatın içindedir. Bir ülkenin sokaklarında yürümüyorsan, market kuyruğunda beklemiyorsan, elektrik faturasını görünce iç çekmiyorsan, o ülkenin gerçekliğinden kopmuşsundur. Ve kopuk olduğun bir hayatın kaderine oy vermek, vicdani bir çelişkidir. Sandığa uzanan her el, aslında bir sorumluluk taşır. Ama bazı eller, kilometrelerce öteden uzanıyor — o ülkenin sabah trafiğini, işsizlik kaygısını, pahalılığını bilmeden. Bu durumda oy, bir tercih olmaktan çıkıp, bir yansıma yanılgısına dönüşüyor: Kendini hâlâ orada sanan ama orada yaşamayanların nostaljik dokunuşu. Oy hakkı, sad...

Eğitimli Seçmen, Eğitimsiz Temsilciyle Yönetilmeye Çalışılıyor

Resim
Eğitimli Seçmen, Eğitimsiz Temsilciyle Yönetilmeye Çalışılıyor Bir ülkenin kaderi bazen sandıkta değil, okul sıralarında yazılır. Diplomalar duvarda asılı kalır, gerçekler karanlıkta kalırsa, seçmen etiketsiz kalmaz mı? Bugün Türkiye siyaseti tam da bu ikilemle yüzleşiyor: Seçmen yükseliyor, temsilcisi geride kalıyor. Kültürel uçurum, siyasetin dilini donuk ve kadrolarını paslı hâle getiriyor. Eğitim, sadece diploma değil; doğruyu arama cesareti, eleştiri kültürüdür. Sorgulamayı susturan, sadakati ödüllendiren her sistem, sonunda kendi aynasında erir. Yıllardır aynı yüzler, aynı söylemler, aynı sonuçlar… Yeni fikirler kapıdan bakıyor ama içeri giremiyor. Gençler “daha sonra”, kadınlar “şimdilik değil” denilerek öteleniyor. Oysa dinamizm olmadan siyaset yaşlanır ve halkın nabzını tutamaz. Eğitimli seçmen artık sabırlı değil. Duygusal slogan değil, akıl ve sonuç istiyor. Temsilcinin dili tutarsız, fikri yüzeysel olursa güven düşer, oy değil vicdan kaybolur. Bir ülkenin geleceği, ünvan ta...

Tepeden Atama, Tabandan Kopma

Resim
Tepeden Atama,  Tabandan Kopma Bir mağazada çok gömlek satan tezgahtarı hemen mağaza müdürü yapmazsınız. Çünkü satış başka, yönetmek başka bir beceridir. Yönetici olmak; sadece iş yapmak değil, işi planlamak, yönlendirmek ve başkalarına doğru yaptırabilmektir. Aynı şekilde siyasette de böyledir. Bir partili, çok broşür dağıtıyor ya da pazar yerinde sesi çok çıkıyor diye ilçede yönetici yapılmaz. Yönetim koltuğu, sadakat gösterene değil; vizyon koyabilene, strateji geliştirebilene ve halkı arkasından sürükleyebilene emanet edilir. Bir İlçede Yöneticinin Olmazsa Olmaz Yetkinlikleri Liderlik: İlçe teşkilatını ortak hedefler etrafında toplayabilmek. İletişim: Halkla, muhtarla, sivil toplumla ve basınla güçlü bağlar kurabilmek. Organizasyon: Seçim çalışmalarını stratejik biçimde planlayıp uygulayabilmek. Siyasi Bilgi: Hem partinin politikalarına hâkim olmak hem de yerel ve ulusal gündemi yakından takip edebilmek. Güvenilirlik: Dürüst, güven veren, halkın itimat ettiği bir karakter sergi...

Unutulan İsimler, Dağınık Kalabalıklar

Resim
Unutulan İsimler, Dağınık Kalabalıklar Bir zamanlar çocuklarımızın kulağına fısıldanan ninniler bile yasaktı. Ana dilimizde dua etmek suç sayıldı. Camiler kapandı, isimlerimiz değiştirildi, kimliğimizden koparılmak istendik. Ama biz direndik. Acıya, baskıya, sürgüne rağmen, kimliğimizi taş gibi koruduk. Ve şimdi bakıyorum… Panayırlar kuruluyor, sahneye sanatçılar çıkıyor. Şarkılar söyleniyor, türküler çalınıyor… Bulgarca. Oyunlar oynanıyor… Bulgar halk oyunları. Elbette Bulgarca şarkılara, türkülere karşı değiliz; komşularımızın kültürüne saygımız sonsuz. Ama mesele şu: Önce kendi öz kültürümüz, kendi dilimiz, kendi oyunlarımız… Çünkü bir milletin ruhu eğlencesinde gizlidir. Biz o ruhu nereye sakladık? İsimlerimizi zorla elimizden almışlardı. Yasal hak doğdu, geri alma imkânı verildi. Ama nedense, asıl isimlerini almak istemeyenler var. Dost meclislerinden biliyorum. Kimisi “Avrupa’da zorluk yaşadım” diye eski Bulgar adına dönüyor. Ne acıdır ki bir isimden vazgeçmek, kökte...

Türk Dil Bayramı: Ulu Çınarın Bayramı

Resim
Türk Dil Bayramı: Ulu Çınarın Bayramı Bir milletin dili, yalnızca söz değil; onun ruhudur, kalbidir, hatırasıdır. İşte 26 Eylül, bu ruhun, bu kalbin, bu hatıranın bayramıdır. Türk Dil Bayramı’dır. Atatürk’ün şu sözü kulaklarımızda yankılanır: “Türk demek, Türkçe demektir. Ne mutlu Türküm diyene!” Bu cümle, bir milletin varlığını kelimelere nakşeden bir mühürdür. Yusuf Has Hacib, “Dil, insanın kalbidir.” derken; Karamanoğlu Mehmet Bey, “Şimdiden gerü divanda, dergâhta, bargâhta Türkçe’den gayrı dil kullanılmaya!” buyururken aslında aynı hakikati haykırıyorlardı: Dil, milletin kalesidir. Kale düşerse, millet de düşer. Türkçe, bir ulu çınardır. Kökleri Orhun Abideleri’nde, dalları İstanbul’un şiirinde, gölgesi Balkan köylerinde, Orta Asya bozkırlarında. Her yaprağında bir türkü, her dalında bir destan gizlidir. Bugün bize düşen, bu çınarın yapraklarını korumak, dallarını yeni ufuklara uzatmak, köklerini geleceğe bağlamaktır. Çünkü Türkçe bizim varlık belgemizdir. 26 Eylül Türk...

Anıtkabir’de Sessizlik, Milletin Vicdanıdır

Resim
Anıtkabir’de Sessizlik,  Milletin Vicdanıdır Anıtkabir… Bir taş yığını değildir. Yalnızca bir mezar da değildir. O, Türk milletinin yeniden doğuşunun simgesidir. Anıtkabir’de yürürken sessizlik çöker insanın üstüne. Bu sessizlik aslında susmak değil; milletin ortak belleğinin, vicdanının sesidir. Çünkü orada yatan yalnızca Mustafa Kemal Atatürk değil; onun kişiliğinde Türk milletinin bağımsızlık kararı, Cumhuriyet’e bağlılığı ve çağdaşlığa doğru yürüyüşüdür. Türk kültüründe anıta, şehitliğe, mezara saygı gösterilir. Sessizlikle, ağırbaşlılıkla, onurla durulur. Çünkü buralar eğlence değil; anma, ders ve saygı mekânlarıdır. Anıtkabir de bu geleneğin en yüce örneğidir. Ama ne yazık ki bazı törenlerde eller havaya kalkıyor, sloganlar atılıyor, tezahüratlar yapılıyor. Sanırsınız bir statta maç izleniyor. Oysa Anıtkabir’in taşları bile böylesi gürültüye karşı çıkar. Çünkü orada söylenecek her sözün, atılacak her adımın bir ağırlığı vardır. Atatürk, “Efendiler! Yarın Cumhuriye...

30 Ağustos Zafer Bayramı

Resim
30 Ağustos Zafer Bayramı Bugün 30 Ağustos… Bir milletin yeniden doğduğu, küllerinden ayağa kalktığı gün. Anadolu’nun her karışında açan kan çiçeklerinin, umudu ve özgürlüğü yeşerten tohumların günüdür. Unutmayalım: Eğer bugün hür bir vatanda sabahımıza uyanıyorsak, Eğer gökyüzünde ay-yıldızlı bayrağımız dalgalanıyorsa, Eğer başımız dik, alnımız açık yürüyorsak, Bunu, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun kahraman silah arkadaşlarına borçluyuz. Bugün Atatürk’ün adını anmaktan çekinenler, Onu gölgede bırakmaya çalışanlar, Bilsinler ki güneş nasıl karartılamazsa, Atatürk de bu milletin gönlünden silinemez. Çünkü Atatürk, sadece bir isim değil; Bir direnişin, bir varoluşun, bir milletin bağımsızlık onurudur. Ne yaparlarsa yapsınlar, Ne kadar susturmaya çalışırlarsa çalışsınlar, Her 30 Ağustos’ta, her milli bayramda biz Atatürk’ü daha gür sesle anacak, Onun emaneti olan Cumhuriyet’i sonsuza dek koruyacağız. Zafer Bayramımız kutlu olsun! Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk! ...

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Resim
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak M.Ö. 209 yazıldı. Çünkü o gün Mete Han, atının sırtında, Türk adını tarihe kazıdı. Ve o günden bugüne bu milletin adı değişmedi: Türk! Şimdi çıkmış birileri bize “Türkiyeli” diyormuş… Hadi oradan! Biz iki bin yıldır Türk’üz, Türk kalacağız. Ne pasaport, ne sınır, ne de masa başında uydurulmuş kimlikler bizim adımızı silemez. Kendisini Türk hissetmeyen, varsın “Türkiyeli” desin. Ama biz, alnımız açık, başımız dik olanlar, kanımızda taşıdığımız mirası haykırmaya devam edeceğiz: Türküz! Bu haykırış yalnızca Mete Han’dan değil, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten de yükselir. Çünkü Atatürk, bu milleti küllerinden yeniden doğururken, Türk olmanın onurunu da ebediyete mühürledi. Ve onun o ölümsüz sözü, bize yolumuzu gösterdi: Ne Mutlu Türküm Diyene! Ben “Türkiyeli” değilim. Ben halis muhlis Kuzeydoğu Bulgaristan'nın Deliorman Türküyüm. Ve bugün, yarın, daima haykıracağım: Ben Türküm! Guru...

Laiklik Neden Hâlâ Tartışılıyor?

Resim
Laiklik Neden Hâlâ Tartışılıyor? Bir ülkenin en çok tartışılan ilkesi, aynı zamanda en çok yanlış anlaşılanıysa, orada mesele sadece fikir değil, gelecek demektir. Laiklik Türkiye’de yıllardır konuşuluyor — ama anlaşılıyor mu? Yoksa bir kesim için "dinsizlik", bir kesim içinse "tek kurtuluş reçetesi" olarak mı kalıyor? Laiklik Ne Değildir? İşin en başından başlayalım: Laiklik, dine düşmanlık değildir. Ama dinin siyasete egemen olmasını da istemez. Bu ilke, ne camiye karışır, ne de camiden devlet yönetmeye kalkana sessiz kalır. Laiklik şunu söyler:  “Devletin dini olmaz; bireyin olur. Devlet, herkesin inancını korur ama hiçbir inancı ayrıcalıklı kılamaz.” Ama bugün bu tanım çarpıtılıyor. Bilerek, isteyerek ve sistemli bir şekilde. Neden Tartışılıyor? 1. Siyasi İktidarın Dini Referanslara Dayanması Bugün Türkiye’de yönetim, dini söylemi yalnızca toplumsal değil, siyasi bir güç kaynağı olarak da kullanıyor. Her seçim döneminde dillerde “ezan”, meydanlarda “şehit”, kürs...