Ne Tam Misafir, Ne Tam Ev Sahibi


Ne Tam Misafir, Ne Tam Ev Sahibi 

Bazen biri çıkıp "Cevat abi, sen artık buranın insanısın, alışmışsındır," diyor. Gülümsüyorum. Alışmak… Evet, belki ellerim bu toprağın hamuruna alıştı, dilim buranın şivesine karıştı. Ama yüreğim hâlâ bir misafir gibi davranıyor sofralarda. Her bayram, her anma gününde bir yanım eksik oturuyor masaya. 

Türkiye’deyim ama Bulgaristan’daki evimizin taş duvarlarını hâlâ rüyamda görüyorum. Çocukluğumun geçtiği sokakların sesi hâlâ kulağımda. Orada olsam bile aynı şey oluyor: Bulgaristan’a gidince, bu sefer de Türkiye’de kurduğum hayatı, torunlarımın sesini, sokaktaki simitçiyi özlüyorum. 

İki yer de tanıdık, ama ikisi de “burası benim yuvam” dedirtmiyor.
İşte bu, gurbette yaşamanın gerçek hali:
Ne tam misafirsin, ne tam ev sahibi.
Kapıyı açsan kimse yadırgamaz, ama içeride kendini hâlâ bir misafir gibi ağırdan alırsın.
Oturduğun koltuk bile bazen seni tanımaz gibi olur.
Radyoda çalan bir türkü ya da eski bir Bulgaristan Türk'leri  türküsü...  Biri seni alır Eski Cuma’ya götürür, öteki İstanbul’da bıraktığın torunlarının gözlerini getirir aklına. 

Gurbet dediğin sadece coğrafya değildir.
Gurbet bazen insanın kendi içidir. 

Sen bir salonda oturuyorsundur ama yüreğin başka bir ülkede dolanıyordur hâlâ.
O yüzden bu yazıyı okuyan dostum, eğer sen de iki kimlikliysen, senin de yüreğin iki ülkeye bölünmüşse, bil ki yalnız değilsin. Aynı sofrada çay içiyoruz, aynı suskunlukta oturuyoruz. Anlamını en iyi biz biliriz bu sessizliğin. 

Memleketim memleketim.
Geceleri Rüyalarımı süsleyen
Gurbetteki tek tesellim 
Cocukluğümun dört mevsimi güzel cennet köyüm.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bulgaristan Kircaali Bölgesi Turkleri

Bulgaristan Şumnu Medresetü’n-Nüvvâb Okulu ve Önemi