Kayıtlar

Unutulan İsimler, Dağınık Kalabalıklar

Resim
Unutulan İsimler, Dağınık Kalabalıklar Bir zamanlar çocuklarımızın kulağına fısıldanan ninniler bile yasaktı. Ana dilimizde dua etmek suç sayıldı. Camiler kapandı, isimlerimiz değiştirildi, kimliğimizden koparılmak istendik. Ama biz direndik. Acıya, baskıya, sürgüne rağmen, kimliğimizi taş gibi koruduk. Ve şimdi bakıyorum… Panayırlar kuruluyor, sahneye sanatçılar çıkıyor. Şarkılar söyleniyor, türküler çalınıyor… Bulgarca. Oyunlar oynanıyor… Bulgar halk oyunları. Elbette Bulgarca şarkılara, türkülere karşı değiliz; komşularımızın kültürüne saygımız sonsuz. Ama mesele şu: Önce kendi öz kültürümüz, kendi dilimiz, kendi oyunlarımız… Çünkü bir milletin ruhu eğlencesinde gizlidir. Biz o ruhu nereye sakladık? İsimlerimizi zorla elimizden almışlardı. Yasal hak doğdu, geri alma imkânı verildi. Ama nedense, asıl isimlerini almak istemeyenler var. Dost meclislerinden biliyorum. Kimisi “Avrupa’da zorluk yaşadım” diye eski Bulgar adına dönüyor. Ne acıdır ki bir isimden vazgeçmek, kökte...

Türk Dil Bayramı: Ulu Çınarın Bayramı

Resim
Türk Dil Bayramı: Ulu Çınarın Bayramı Bir milletin dili, yalnızca söz değil; onun ruhudur, kalbidir, hatırasıdır. İşte 26 Eylül, bu ruhun, bu kalbin, bu hatıranın bayramıdır. Türk Dil Bayramı’dır. Atatürk’ün şu sözü kulaklarımızda yankılanır: “Türk demek, Türkçe demektir. Ne mutlu Türküm diyene!” Bu cümle, bir milletin varlığını kelimelere nakşeden bir mühürdür. Yusuf Has Hacib, “Dil, insanın kalbidir.” derken; Karamanoğlu Mehmet Bey, “Şimdiden gerü divanda, dergâhta, bargâhta Türkçe’den gayrı dil kullanılmaya!” buyururken aslında aynı hakikati haykırıyorlardı: Dil, milletin kalesidir. Kale düşerse, millet de düşer. Türkçe, bir ulu çınardır. Kökleri Orhun Abideleri’nde, dalları İstanbul’un şiirinde, gölgesi Balkan köylerinde, Orta Asya bozkırlarında. Her yaprağında bir türkü, her dalında bir destan gizlidir. Bugün bize düşen, bu çınarın yapraklarını korumak, dallarını yeni ufuklara uzatmak, köklerini geleceğe bağlamaktır. Çünkü Türkçe bizim varlık belgemizdir. 26 Eylül Türk...

Anıtkabir’de Sessizlik, Milletin Vicdanıdır

Resim
Anıtkabir’de Sessizlik,  Milletin Vicdanıdır Anıtkabir… Bir taş yığını değildir. Yalnızca bir mezar da değildir. O, Türk milletinin yeniden doğuşunun simgesidir. Anıtkabir’de yürürken sessizlik çöker insanın üstüne. Bu sessizlik aslında susmak değil; milletin ortak belleğinin, vicdanının sesidir. Çünkü orada yatan yalnızca Mustafa Kemal Atatürk değil; onun kişiliğinde Türk milletinin bağımsızlık kararı, Cumhuriyet’e bağlılığı ve çağdaşlığa doğru yürüyüşüdür. Türk kültüründe anıta, şehitliğe, mezara saygı gösterilir. Sessizlikle, ağırbaşlılıkla, onurla durulur. Çünkü buralar eğlence değil; anma, ders ve saygı mekânlarıdır. Anıtkabir de bu geleneğin en yüce örneğidir. Ama ne yazık ki bazı törenlerde eller havaya kalkıyor, sloganlar atılıyor, tezahüratlar yapılıyor. Sanırsınız bir statta maç izleniyor. Oysa Anıtkabir’in taşları bile böylesi gürültüye karşı çıkar. Çünkü orada söylenecek her sözün, atılacak her adımın bir ağırlığı vardır. Atatürk, “Efendiler! Yarın Cumhuriye...

30 Ağustos Zafer Bayramı

Resim
30 Ağustos Zafer Bayramı Bugün 30 Ağustos… Bir milletin yeniden doğduğu, küllerinden ayağa kalktığı gün. Anadolu’nun her karışında açan kan çiçeklerinin, umudu ve özgürlüğü yeşerten tohumların günüdür. Unutmayalım: Eğer bugün hür bir vatanda sabahımıza uyanıyorsak, Eğer gökyüzünde ay-yıldızlı bayrağımız dalgalanıyorsa, Eğer başımız dik, alnımız açık yürüyorsak, Bunu, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun kahraman silah arkadaşlarına borçluyuz. Bugün Atatürk’ün adını anmaktan çekinenler, Onu gölgede bırakmaya çalışanlar, Bilsinler ki güneş nasıl karartılamazsa, Atatürk de bu milletin gönlünden silinemez. Çünkü Atatürk, sadece bir isim değil; Bir direnişin, bir varoluşun, bir milletin bağımsızlık onurudur. Ne yaparlarsa yapsınlar, Ne kadar susturmaya çalışırlarsa çalışsınlar, Her 30 Ağustos’ta, her milli bayramda biz Atatürk’ü daha gür sesle anacak, Onun emaneti olan Cumhuriyet’i sonsuza dek koruyacağız. Zafer Bayramımız kutlu olsun! Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk! ...

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Resim
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak M.Ö. 209 yazıldı. Çünkü o gün Mete Han, atının sırtında, Türk adını tarihe kazıdı. Ve o günden bugüne bu milletin adı değişmedi: Türk! Şimdi çıkmış birileri bize “Türkiyeli” diyormuş… Hadi oradan! Biz iki bin yıldır Türk’üz, Türk kalacağız. Ne pasaport, ne sınır, ne de masa başında uydurulmuş kimlikler bizim adımızı silemez. Kendisini Türk hissetmeyen, varsın “Türkiyeli” desin. Ama biz, alnımız açık, başımız dik olanlar, kanımızda taşıdığımız mirası haykırmaya devam edeceğiz: Türküz! Bu haykırış yalnızca Mete Han’dan değil, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten de yükselir. Çünkü Atatürk, bu milleti küllerinden yeniden doğururken, Türk olmanın onurunu da ebediyete mühürledi. Ve onun o ölümsüz sözü, bize yolumuzu gösterdi: Ne Mutlu Türküm Diyene! Ben “Türkiyeli” değilim. Ben halis muhlis Kuzeydoğu Bulgaristan'nın Deliorman Türküyüm. Ve bugün, yarın, daima haykıracağım: Ben Türküm! Guru...

Laiklik Neden Hâlâ Tartışılıyor?

Resim
Laiklik Neden Hâlâ Tartışılıyor? Bir ülkenin en çok tartışılan ilkesi, aynı zamanda en çok yanlış anlaşılanıysa, orada mesele sadece fikir değil, gelecek demektir. Laiklik Türkiye’de yıllardır konuşuluyor — ama anlaşılıyor mu? Yoksa bir kesim için "dinsizlik", bir kesim içinse "tek kurtuluş reçetesi" olarak mı kalıyor? Laiklik Ne Değildir? İşin en başından başlayalım: Laiklik, dine düşmanlık değildir. Ama dinin siyasete egemen olmasını da istemez. Bu ilke, ne camiye karışır, ne de camiden devlet yönetmeye kalkana sessiz kalır. Laiklik şunu söyler:  “Devletin dini olmaz; bireyin olur. Devlet, herkesin inancını korur ama hiçbir inancı ayrıcalıklı kılamaz.” Ama bugün bu tanım çarpıtılıyor. Bilerek, isteyerek ve sistemli bir şekilde. Neden Tartışılıyor? 1. Siyasi İktidarın Dini Referanslara Dayanması Bugün Türkiye’de yönetim, dini söylemi yalnızca toplumsal değil, siyasi bir güç kaynağı olarak da kullanıyor. Her seçim döneminde dillerde “ezan”, meydanlarda “şehit”, kürs...

Bir Sosyal Demokratın Duası

Resim
Bir Sosyal Demokratın Duası Ey yolun ışığı, ey hakikatin nefesi… Bir sosyal demokrat partide akrabalık gölgesini görmeyeyim, yakın dostların hırsla süslenmiş unvanlarını işitmeyeyim, hemşeriliğin kıyak terazisine düşmeyeyim. Kendime olan saygımı yitirmeyeyim, gönlümün saf suyu bulanmasın. Halkın ortak aklıyla seçilmiş, liyakatli, donanımlı, vakar ( ağırbaşlılık)  sahibi kadroları göreyim; ve gördükçe gururla dolayım. İkbalin esiri olmuş kadrolar değil, ilkenin adaletini kuşanmış yürekler gelsin. Masal anlatan dudaklar değil, ter döken alınlar bana yol göstersin. Koltuk sevdasına kapılan değil, halk için var olan, halk için fedakârlıktan kaçınmayan onurlu yüzler yürüsün yanımda. Ben onların yanında, alın teriyle yoğrulmuş bir yol arkadaşı olayım. Yan yollara sapanlara, kısayollardan medet umanlara sesim gitsin: Biraz objektif olun, biraz tarafsız olun. Halka hizmeti şeref bilen kadrolara selam olsun. Bilirim ki savaş, önce zihinlerde kazanılır. Cesur, iyi  yetişmiş, ışık saçan ...