Kayıtlar

Temmuz, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Bulgaristanda Artık Siyaset Değişmeli, Değişiyor da!"

Resim
"Bulgaristanda Artık Siyaset Değişmeli, Değişiyor da!" Siyasetin değişmesini yıllardır bekledik. Bekledik, çünkü gördük ki değişmeyen sistem, aynı sorunları yeniden üretiyor. Bugün artık o bekleyiş yerini harekete bırakmalı. Ve bu hareketin adı bana sorarsanız: DPS – Novo Naçalo ( HÖH Yeni Başlangıç). Bakın dostlar, siyaset kimliklerle, etnik kotalarla, içe kapanmış söylemlerle yürümüyor artık. Bu devir, kimlik siyasetiyle değil, hizmet siyasetiyle kazanılır. Ve bunu önce halk anlamaya başladı. Şimdi sıra siyasetçide. Bugün Gallup’un araştırmasına göre DPS, yüzde 17,6 ile ülkenin ikinci büyük gücü. Sadece Türklerden değil, farklı etnik kesimlerden, çiftçiden, memurdan, gençten, umutsuzluktan çıkmak isteyen herkesten destek alıyor. Neden? Çünkü laf değil, iş üretiyorlar. Çünkü kulağını halka veriyorlar. Çünkü yol istiyoruz, okul istiyoruz, hastane istiyoruz diyen insanları gerçekten dinliyorlar. Evet, Peevski ismi tartışmalı olabilir. Ama bugün görüyorum ki o da değişmiş, olgu...

🇹🇷 GÜÇLÜ OLMAK ZORUNDAYIZDünya değişiyor, ama adalet terazisi hâlâ bozuk.Haklı olmak çoğu zaman yetmiyor; sesimizi duyurmak, hakkımızı savunmak ve yolumuzu açmak için güçlü olmak zorundayız. Artık biliyoruz ki bu dünya adil değil.Haklı olmak yetmiyor; çoğu zaman kaybedenler, en doğruyu söyleyenler oluyor. Çünkü bu düzen, güce itaat ediyor. Güçlü olan konuşuyor, güçlü olan kazanıyor.Bu yüzden şartlar ne olursa olsun, içimizdeki adalet duygusunu koruyarak güçlü olmak zorundayız.Bilgiyle, emekle, sabırla ve kararlılıkla…Teslim olmadan, yılmadan, kendimizi geliştirerek.Unutmayalım: Güçsüz haklıların sesi, ancak güçlü haklılar sayesinde duyulur.Öyleyse her yeni gün, biraz daha güçlenmek için bir fırsattır.#güç #adalet #haklılık #mücadele #özgüven #motivasyon #cevatçırak

"Kaçırıldım" Diyen Kaptan: Ahmed Doğan’ın Gölgesinden Doğan Yeni Parti

Resim
"Kaçırıldım" Diyen Kaptan: Ahmed Doğan’ın Gölgesinden Doğan Yeni Parti Cevat ÇIRAK yazdı Bulgaristan Türklerinin siyasal tarihinde bir döneme damga vurmuş bir figür yeniden sahnede. Ama bu kez sahne ışıkları altında değil, gölgelerin içinden çıkıyor. Ahmed Doğan, 1990'ların başında demokratikleşme rüzgarının sembolüydü. Bugün ise, kendi kurduğu partinin ‘kaçırıldığını’ ilan ediyor ve 3 ay içinde ‘yeni bir siyasi oluşum’ vaat ediyor. Siyasette bazı çıkışlar olur ki, onlar bir geri dönüş değil, bir unutulma korkusunun çığlığıdır.  “Kaçırıldım” mı, yoksa “Teslim ettim” mi? Doğan’ın açıklaması tarihsel göndermelerle dolu. Rönesans süreci, totaliter geçmiş, etnik barış, Avrupa-Atlantik entegrasyonu… Hepsi doğru, hepsi kıymetli. Ama asıl mesele şu: Bu hikâyenin son 10 yılındaki Peevski gerçeğini kim inşa etti? Delyan Peevski bugün DPS’yi otoriter yöntemlerle yöneten kişi olabilir. Ama onun DPS’ye girişi bir gece ansızın olmadı. Onu meşrulaştıran, hatta bir dönem koruyan siyasi ...

İnsan Soydan Değil, Ortamdan Doğar

Resim
İnsan Soydan Değil, Ortamdan Doğar “İnsan, geldiği soyun değil, yaşadığı ortamın ve alışkanlıklarının çocuğudur.”       İbn Haldûn, Mukaddime Bir insanın kim olduğunu belirleyen şey nedir? Ana-babasının kim olduğu mu, yoksa yaşadığı çevrenin ona fısıldadığı alışkanlıklar mı? İbn Haldûn’un bu sarsıcı tespiti, binlerce yıllık bir yanılgıya meydan okuyor: İnsan yalnızca soyunun değil, yaşadığı ortamın ürünüdür. Soy, şecerede yer kaplar; ama insanın zihninde, ruhunda, davranışlarında çevre kazınır. Sarayda doğup sokakta büyüyen biri sokak çocuğu olur; yoksul bir evde doğup kitaplarla yoğrulan biri ise entelektüel olur. Yani mesele, nereden geldiğin değil, nerede yoğrulduğundur. Bugün hâlâ bazı çevrelerde "asalet" diye dolaşan kavramlar var. Kanın temizliği, soyun yüceliği, sülalenin şanı falan... Ama asıl soru şu: Bugün nasıl yaşıyorsun, ne alışkanlıklar taşıyorsun? Çünkü insan bir anlamda alışkanlıklarının toplamıdır. Ayda kaç kitap okuyorsun? Ne konuşuyorsun? Kiminle oturu...

Hayat Kardeşine Kızmak İçin Çok Kısa

Resim
Hayat Kardeşine Kızmak İçin Çok Kısa Bir kelime… Bazen sadece bir kelime, yıllar boyu örülen kardeşlik duvarına bir çatlak bırakabiliyor. Bazen bir bakış, bir susuş, bir yükselme… Çocuklukla yoğrulmuş dostlukları buharlaştırabiliyor. Yolda omuz omuza yürüdüğün bir yoldaşa, siyasi bir tartışma uğruna gönül koyduğun oluyor. Yanında dağ gibi duran, her zor anında tutunduğun o dert ortağına bile bazen kırıldığın, alındığın, sesini yükselttiğin anlar oluyor. Ve sonra bir gün… Takvim yaprakları elliyi geçiyor. Bedenin değil ama bakışların değişiyor. İnsan bir noktadan sonra şunu fark ediyor: Hayat ne uzun bir yol, ne de geniş bir meydan. Hayat, dar bir patikada, omuz omuza yürürken birbirinin nefesini duymak kadar kısa. Bir beklentiye girip darılmak, bir lafın ucuna takılıp küs kalmak, dostluktan vazgeçmek kadar lüks değil hiçbir şey bu hayatta. Yaş kemale erince, insan olgunlaşmakla yetinmiyor, yetkinleşiyor da. Ve anlıyor ki: Öfke, ertelemeye gelmez bir barışa perde olabiliyor. Alınganlık,...

Köklerin Sesi ve Çocukların Kalbi

Resim
Köklerin Sesi ve Çocukların Kalbi Bazı yolculuklar vardır, sadece kilometrelerle ölçülmez. Bir zamanlar oyun oynadığınız sokaklara, kana kana su içtiğiniz çeşmelere geri dönmek; sadece bir gezi değil, ruhunuzun ve geçmişinizin sesiyle buluşmaktır. Benim için öyleydi bu dönüş… Ama asıl büyüyü, bu topraklarda hiç yaşamamış olan çocuklarımın gözlerinde gördüm. Ben Bulgaristan’ın Eski Cuma şehrinde doğdum. Orada büyüdüm, 13 yaşıma kadar o sokaklarda koştum, o topraklarda masumiyetimi, çocukluğumu yaşadım. Sonra bir gün, valizlere sığmayan hayallerle Türkiye’ye göç ettik. Hayat başka bir yöne aktı. Burada evlendim, burada kök saldım. Çocuklarım İstanbul’un Bakırköy semtinde doğdu, büyüdü. Bulgaristan onlar için sadece bizim anlattığımız hikâyelerden ibaretti. Bir nevi masaldı onlar için. Ama bir gün, içimden bir ses “Götür onları memlekete” dedi. Aldım ikisini de, doğduğum mahalleleri, top oynadığımız taşlı yolları, yudum yudum su içtiğimiz köy çeşmelerini gösterdim. Onlar bu toprakları ilk...

Köyüm: Sessizliğin Yankısı

Resim
Köyüm: Sessizliğin Yankısı Bir zamanlar kalabalık olan sokakların, şimdi rüzgârla dolu sesini dinleyin… Yaklaşık bir yıl kadar sonra köyümü tekrar ziyaret etmek niyeti ile yola düştüm. Şehirlerin griliğinden, kalabalığın yalnızlığından kaçıp çocukluğumun sesine, toprağın kokusuna sığınaçağımı sandım. Yola çıkarken içimdeki heyecan mevsim normallerini aşmıştı. Çocukluğumun köyünü, hatıralarımda sakladığım o cennet köşesini görecektim. Ama köyüme yaklaştıkça, silüetler belirince heyecanım yerini bir garip hüzne bıraktı. Çünkü manzara, belleğimde sakladığım köy manzarasını yıkıp geçti. O eski şen sokaklar, o kapı önlerinde oturan nineler, o kahkahalar, o düğünler, bayramlar… Hepsi susmuştu. Selam vermek istedim. Sağıma baktım, soluma baktım… Alacak bir çift göz, bir dost gülüşü bulamadım. Yollar bile sanki bana küs gibiydi; ayak sesimi özlemiş ama ses verememiş. O yolları aşındıran, yıpratan köylülerin ayak izleri silinmiş… Belki onlar da gurbetin yüküyle yorgun düşmüş, dönemez olmuşlard...

Taş Yerinde Ağırdır(Eski Cuma Memleket )

“Bir ıhlamur dalı öper alnımdan, Eski Cuma kokar rüzgar her sabah. Bir taş yerinde ağırdır dostlar, Memleket toprağıdır ruhu sarıp sarmalayan…” Taş Yerinde Ağırdır (Eski Cuma Memleket ) Ben Bulgaristan’ın Eski Cuma’sında, ıhlamur kokulu sokaklarında doğdum. Çocukluğumun en mutlu, en saf yılları o topraklarda geçti. Fakat kader bizleri savurdu; tam elli yıla yakındır İstanbul’un kalabalığında yaşıyorum.  Ne zaman ki memleketime ayak bassam, içimde bir yer tekrar kanamaya başlar. Kabuk bağlamış bir yara gibi… Çünkü orası sadece doğduğum yer değil, ruhumun yuvası, kalbimin sığınağıdır. Neden mi böyle sızlar içim? Çünkü çocukluk demektir Eski Cuma… Dedemden toprağa nasıl dost olunur onu öğrendiğim yer. O kara toprağın kokusunu içime çekmeyi, ona emek vermeyi, ona minnet duymayı ilk orada tattım. Mahalle komşularıyla dayanışmanın, paylaşmanın, yokluğu varlığa çevirmesinin sırrını orada aldım kalbime. Anneannem bana her canlıya, ister evde olsun ister dağda, bir can gözüyle bakmayı öğr...