Yaşamadığın ülkenin kaderini belirleme.
“Yaşamadığın Ülkenin Kaderini Belirleme” Dünya küçüldü; bavullar, vizeler, pasaportlar hayatın rutini oldu. İnsan bir ülkede doğuyor, başka bir ülkede yaşıyor, üçüncü bir ülkenin siyasetini tartışıyor. Ama şu soru giderek daha gür bir şekilde yankılanıyor: Bir ülkenin havasını solumadan, ekmeğini bölüşmeden, yükünü taşımadan o ülkenin geleceğine karar verebilir misin? Vatandaşlık bir kimliktir; ama aidiyet, yaşadığın hayatın içindedir. Bir ülkenin sokaklarında yürümüyorsan, market kuyruğunda beklemiyorsan, elektrik faturasını görünce iç çekmiyorsan, o ülkenin gerçekliğinden kopmuşsundur. Ve kopuk olduğun bir hayatın kaderine oy vermek, vicdani bir çelişkidir. Sandığa uzanan her el, aslında bir sorumluluk taşır. Ama bazı eller, kilometrelerce öteden uzanıyor — o ülkenin sabah trafiğini, işsizlik kaygısını, pahalılığını bilmeden. Bu durumda oy, bir tercih olmaktan çıkıp, bir yansıma yanılgısına dönüşüyor: Kendini hâlâ orada sanan ama orada yaşamayanların nostaljik dokunuşu. Oy hakkı, sad...