Kayıtlar

Yaşamadığın ülkenin kaderini belirleme.

Resim
“Yaşamadığın Ülkenin Kaderini Belirleme” Dünya küçüldü; bavullar, vizeler, pasaportlar hayatın rutini oldu. İnsan bir ülkede doğuyor, başka bir ülkede yaşıyor, üçüncü bir ülkenin siyasetini tartışıyor. Ama şu soru giderek daha gür bir şekilde yankılanıyor: Bir ülkenin havasını solumadan, ekmeğini bölüşmeden, yükünü taşımadan o ülkenin geleceğine karar verebilir misin? Vatandaşlık bir kimliktir; ama aidiyet, yaşadığın hayatın içindedir. Bir ülkenin sokaklarında yürümüyorsan, market kuyruğunda beklemiyorsan, elektrik faturasını görünce iç çekmiyorsan, o ülkenin gerçekliğinden kopmuşsundur. Ve kopuk olduğun bir hayatın kaderine oy vermek, vicdani bir çelişkidir. Sandığa uzanan her el, aslında bir sorumluluk taşır. Ama bazı eller, kilometrelerce öteden uzanıyor — o ülkenin sabah trafiğini, işsizlik kaygısını, pahalılığını bilmeden. Bu durumda oy, bir tercih olmaktan çıkıp, bir yansıma yanılgısına dönüşüyor: Kendini hâlâ orada sanan ama orada yaşamayanların nostaljik dokunuşu. Oy hakkı, sad...

Eğitimli Seçmen, Eğitimsiz Temsilciyle Yönetilmeye Çalışılıyor

Resim
Eğitimli Seçmen, Eğitimsiz Temsilciyle Yönetilmeye Çalışılıyor Bir ülkenin kaderi bazen sandıkta değil, okul sıralarında yazılır. Diplomalar duvarda asılı kalır, gerçekler karanlıkta kalırsa, seçmen etiketsiz kalmaz mı? Bugün Türkiye siyaseti tam da bu ikilemle yüzleşiyor: Seçmen yükseliyor, temsilcisi geride kalıyor. Kültürel uçurum, siyasetin dilini donuk ve kadrolarını paslı hâle getiriyor. Eğitim, sadece diploma değil; doğruyu arama cesareti, eleştiri kültürüdür. Sorgulamayı susturan, sadakati ödüllendiren her sistem, sonunda kendi aynasında erir. Yıllardır aynı yüzler, aynı söylemler, aynı sonuçlar… Yeni fikirler kapıdan bakıyor ama içeri giremiyor. Gençler “daha sonra”, kadınlar “şimdilik değil” denilerek öteleniyor. Oysa dinamizm olmadan siyaset yaşlanır ve halkın nabzını tutamaz. Eğitimli seçmen artık sabırlı değil. Duygusal slogan değil, akıl ve sonuç istiyor. Temsilcinin dili tutarsız, fikri yüzeysel olursa güven düşer, oy değil vicdan kaybolur. Bir ülkenin geleceği, ünvan ta...

Tepeden Atama, Tabandan Kopma

Resim
Tepeden Atama,  Tabandan Kopma Bir mağazada çok gömlek satan tezgahtarı hemen mağaza müdürü yapmazsınız. Çünkü satış başka, yönetmek başka bir beceridir. Yönetici olmak; sadece iş yapmak değil, işi planlamak, yönlendirmek ve başkalarına doğru yaptırabilmektir. Aynı şekilde siyasette de böyledir. Bir partili, çok broşür dağıtıyor ya da pazar yerinde sesi çok çıkıyor diye ilçede yönetici yapılmaz. Yönetim koltuğu, sadakat gösterene değil; vizyon koyabilene, strateji geliştirebilene ve halkı arkasından sürükleyebilene emanet edilir. Bir İlçede Yöneticinin Olmazsa Olmaz Yetkinlikleri Liderlik: İlçe teşkilatını ortak hedefler etrafında toplayabilmek. İletişim: Halkla, muhtarla, sivil toplumla ve basınla güçlü bağlar kurabilmek. Organizasyon: Seçim çalışmalarını stratejik biçimde planlayıp uygulayabilmek. Siyasi Bilgi: Hem partinin politikalarına hâkim olmak hem de yerel ve ulusal gündemi yakından takip edebilmek. Güvenilirlik: Dürüst, güven veren, halkın itimat ettiği bir karakter sergi...

Unutulan İsimler, Dağınık Kalabalıklar

Resim
Unutulan İsimler, Dağınık Kalabalıklar Bir zamanlar çocuklarımızın kulağına fısıldanan ninniler bile yasaktı. Ana dilimizde dua etmek suç sayıldı. Camiler kapandı, isimlerimiz değiştirildi, kimliğimizden koparılmak istendik. Ama biz direndik. Acıya, baskıya, sürgüne rağmen, kimliğimizi taş gibi koruduk. Ve şimdi bakıyorum… Panayırlar kuruluyor, sahneye sanatçılar çıkıyor. Şarkılar söyleniyor, türküler çalınıyor… Bulgarca. Oyunlar oynanıyor… Bulgar halk oyunları. Elbette Bulgarca şarkılara, türkülere karşı değiliz; komşularımızın kültürüne saygımız sonsuz. Ama mesele şu: Önce kendi öz kültürümüz, kendi dilimiz, kendi oyunlarımız… Çünkü bir milletin ruhu eğlencesinde gizlidir. Biz o ruhu nereye sakladık? İsimlerimizi zorla elimizden almışlardı. Yasal hak doğdu, geri alma imkânı verildi. Ama nedense, asıl isimlerini almak istemeyenler var. Dost meclislerinden biliyorum. Kimisi “Avrupa’da zorluk yaşadım” diye eski Bulgar adına dönüyor. Ne acıdır ki bir isimden vazgeçmek, kökte...

Türk Dil Bayramı: Ulu Çınarın Bayramı

Resim
Türk Dil Bayramı: Ulu Çınarın Bayramı Bir milletin dili, yalnızca söz değil; onun ruhudur, kalbidir, hatırasıdır. İşte 26 Eylül, bu ruhun, bu kalbin, bu hatıranın bayramıdır. Türk Dil Bayramı’dır. Atatürk’ün şu sözü kulaklarımızda yankılanır: “Türk demek, Türkçe demektir. Ne mutlu Türküm diyene!” Bu cümle, bir milletin varlığını kelimelere nakşeden bir mühürdür. Yusuf Has Hacib, “Dil, insanın kalbidir.” derken; Karamanoğlu Mehmet Bey, “Şimdiden gerü divanda, dergâhta, bargâhta Türkçe’den gayrı dil kullanılmaya!” buyururken aslında aynı hakikati haykırıyorlardı: Dil, milletin kalesidir. Kale düşerse, millet de düşer. Türkçe, bir ulu çınardır. Kökleri Orhun Abideleri’nde, dalları İstanbul’un şiirinde, gölgesi Balkan köylerinde, Orta Asya bozkırlarında. Her yaprağında bir türkü, her dalında bir destan gizlidir. Bugün bize düşen, bu çınarın yapraklarını korumak, dallarını yeni ufuklara uzatmak, köklerini geleceğe bağlamaktır. Çünkü Türkçe bizim varlık belgemizdir. 26 Eylül Türk...

Anıtkabir’de Sessizlik, Milletin Vicdanıdır

Resim
Anıtkabir’de Sessizlik,  Milletin Vicdanıdır Anıtkabir… Bir taş yığını değildir. Yalnızca bir mezar da değildir. O, Türk milletinin yeniden doğuşunun simgesidir. Anıtkabir’de yürürken sessizlik çöker insanın üstüne. Bu sessizlik aslında susmak değil; milletin ortak belleğinin, vicdanının sesidir. Çünkü orada yatan yalnızca Mustafa Kemal Atatürk değil; onun kişiliğinde Türk milletinin bağımsızlık kararı, Cumhuriyet’e bağlılığı ve çağdaşlığa doğru yürüyüşüdür. Türk kültüründe anıta, şehitliğe, mezara saygı gösterilir. Sessizlikle, ağırbaşlılıkla, onurla durulur. Çünkü buralar eğlence değil; anma, ders ve saygı mekânlarıdır. Anıtkabir de bu geleneğin en yüce örneğidir. Ama ne yazık ki bazı törenlerde eller havaya kalkıyor, sloganlar atılıyor, tezahüratlar yapılıyor. Sanırsınız bir statta maç izleniyor. Oysa Anıtkabir’in taşları bile böylesi gürültüye karşı çıkar. Çünkü orada söylenecek her sözün, atılacak her adımın bir ağırlığı vardır. Atatürk, “Efendiler! Yarın Cumhuriye...

30 Ağustos Zafer Bayramı

Resim
30 Ağustos Zafer Bayramı Bugün 30 Ağustos… Bir milletin yeniden doğduğu, küllerinden ayağa kalktığı gün. Anadolu’nun her karışında açan kan çiçeklerinin, umudu ve özgürlüğü yeşerten tohumların günüdür. Unutmayalım: Eğer bugün hür bir vatanda sabahımıza uyanıyorsak, Eğer gökyüzünde ay-yıldızlı bayrağımız dalgalanıyorsa, Eğer başımız dik, alnımız açık yürüyorsak, Bunu, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun kahraman silah arkadaşlarına borçluyuz. Bugün Atatürk’ün adını anmaktan çekinenler, Onu gölgede bırakmaya çalışanlar, Bilsinler ki güneş nasıl karartılamazsa, Atatürk de bu milletin gönlünden silinemez. Çünkü Atatürk, sadece bir isim değil; Bir direnişin, bir varoluşun, bir milletin bağımsızlık onurudur. Ne yaparlarsa yapsınlar, Ne kadar susturmaya çalışırlarsa çalışsınlar, Her 30 Ağustos’ta, her milli bayramda biz Atatürk’ü daha gür sesle anacak, Onun emaneti olan Cumhuriyet’i sonsuza dek koruyacağız. Zafer Bayramımız kutlu olsun! Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk! ...