EFSANE DERBİ


(Bulgaristan Eski Cuma Boğazkesen- Muratlar Köyleri Futbol Derbisi )
Eski Cuma ilinin doğusunda üç güzel köy, birlik beraberlik içinde yaza hazırlanıyorlardı.
Muratlar, Boğazkesen, ve Yeni mahalle köyleri birbirinden kız alıp vermişlerdi.
Bakmayın siz üç ayrı köy olduklarına, üç kardeş gibi üç mucize şirin köy
Öyle köyler ki herkes birbirini tanır, herkesin iyi kötü komşu köyle bir anısı vardır.
Hangi köyde güzel bir gelişme olsa hep birlikte gülüp, gerektiğinde hep birlikte ağlamasını da
bilen üç kafadar köy.
Hepsi iyi yürekli mert çalışkan Anadoludan göçe eden Türklerin kurduğu Türk köyleri
Neden öyle diyorum elimde sağlam kaynaklar var.
Osmanlının tahrir defterlerine baktığınızda görürsünüz,
Anadoludan göç etmiş yörüklerinin 15 yüzyılın başlarında Balkan topraklarına
deli orman eteklerine kurdukları ilk köyler bunlar.
Yani daha Anadolunun büyük bir kısmı Osmanlı Türk toprağı bile değilken
Osmanlı İmparatorluğu toprağı bu köyler.
Bir yüce milettin evlatları bu köyler, şanla şerefle Türklük aşkıyla yanıp tutuşan bu
topraklar her zaman Türklük kokar, Anadolu kokar, mis gibi insanlık kokar.
Yahya Kemal Beyatlı üstadımızın ”Bütün o topraklar Türklük kokuyor” dediği
topraklardasınız rahat olun, yabancılık çekmezsiniz, hangi kapıyı çalsanız tanrı misafiri
olarak baş tacı edileceğiniz Türk topraklardasınız yani.
Ne güzel değil mi oralarda doğduk, yeşile gürül gürül akan suyuna, gür ve sık ormanlarına
kurban olduğumuz topraklar.
Hani Yahya Kemalin ” Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene” diye seslenip
unutamadığımız topraklar.
Biz Muratlar, Boğazkesen ve Yeni Mahalle çocukları çok iyi biliriz kıymetini, her zaman
anarız , imkan buldukça ziyaret ederiz, imkan yoksa anılarımızda yaşatır anarız,
bir yolunu bulup yaşatırız yani.
İşte dostlar ben size yine bu köylerde yaşanmış büyük bir olaya,derbi maçına götüreyim
diyorum.
Bu üç köyün gençleri arasında ne zaman bir futbol maçı oynansa derbi maçıdır her zaman.
Sanırsınız ki Fenerbahçe Galatasaray derbisi oynanacak.
Hayat durur, o derece yani.
Bütün çevre köylerde bile olay olur, kulaktan kulağa yayılır.
Deliorman eteklerinde şampiyonluk şarkıları, eğlenceler yapılır, maç sonucu ne olursa olsun
her zaman dostluk kardeşlik güzellik kazanır.
Evet dostlar muhteşem bir giriş yaptıktan sonra gelelim asıl konumuza.
Bir pazar günü ama öyle her hangi bir pazar günü değil.
Güneşin daha sabahtan gülümsemeye başladığı bir keyifli heyecanlı pazar günü.
Yılı bin dokuz yüz seksen, takvim ayın dördünde durmuş gibi sanki.
Aylardan mı ne* ?
Bilenler henem anlayacaklar…
Erguvan çiçeklerinin açmaya başladığı bir aydayız.
Komşu köyler de dahil, herkes haftalar öncesinden bu maçla yatar bu maçla kalkar olmuştu.
Büyük derbinin, maçın sonucu tahmin edilmeye çalışılıyor, o büyük günü bekliyorlardı.
Nihayet o gün gelmişti.
Ev sahibi takım daha güneş yüzünü göstermeden hazırlıklara başlamıştı.
Maç erken bir saatte oynanacaktı.
Maç saati sabah 10 olarak belirenmişi.
Bu nedenle Dobruca stadında hummalı bir çalışma devam ediyordu.
Koca Boğazkesen köyünün yaşlısından gencine gözüne bir gram uyku girmemişti,
Maç saati yaklaştıkça heyecen tırmanıyor, tansiyon arttıkça zaman geçmek bilmiyordu.
Davut annenin bahçesinde ve saksılarında çiçek kalmamıştı.
Davut anne çiçeklerini ne kadar çok severdi oysa,
Çiçek istemeye gelen kimseyi kırmak da istemiyor fakat verdikçe de içi cız ediyordu.
STRELA (OK) Boğazkesen futbol takımının adıydı, çok anlamlıydı.
Misafir takımın adı MILNİYA (YILDIRIM ) olarak bilinir ve tanınırdı.
Maçın başlama saati gelmeden çok önce STRELA (OK) takımı sahada hazırlıktaydı.
Isınma haraketleri başlamış, misafir takım MILNİYA  (YILDIRIM) bekleniyordu.
Büyük derbi maçlarında stat daha erken dolar ya hani,
İşte Boğazkesen köyünün Dobruca stadı bugün seyirci rekorları kırıyordu.
Koca köyde hayat dumuştu, büyük küçük herkes stada akın akın geliyor , sahanın etrafından
insan selinden geçilmiyordu
Köyün kızları Davud anneden ve evlerinden alıp getirdikleri çiçekleri maç saatinde
sabırsızlıkla vermek için can atıyordu.
Boğazkesen Strela takımı kadrosu belliydi
1- Alkin Erecep – Kaleci
2- Feyzullah Molla
3- İzzet (Muallim) Hatip – kaptan
4- Sabri Mehmet
5- Salim Aziz
6- Erecep İlyaz
7- Sebahattin Seyit
8- Fevzi Berber
9- Fevzi Çakmak
10- Salih Davut (Kempes)
11- Mümin Adil
Yedekler
12- Embiye Nasuh (kaleci)
13- Ahmet Mehmet
14- Sebahattin Macar
15- Şevket Macar
16- Muzaffer Adem
17- İvan Todorov
18- İliya İvanov
Çok iyi çalışılmış en iyi kadro kurulmuştu.
İşin hiç şakkası yoktu, STRELA takımı bu maçı kazandığı taktirde bir üst lige çıkacaktı.
Hiç hata yapmadan etkili bir futbol için seyirce etkisi dahil her şey düşünülmüş,
ilmek ilmek işlenmişti.
Saatler dokuzu biraz geçerken misafir takımı getiren Rus malı GAZ Marka kamyon köy
meydanında göründü, önce sesi sonra kendisi stada doğru ilerlemiş ulaşmıştı.
Kamyondan inen Misafir takım oyuncuları kalabalık ve yoğun tezahürat ve coşkuyu görünce
şaşırmış heyecanlarını gizlemeye çalışmış olsalar bile nafileydi.
Misafir takım Boğazkesen köyünedeki hafif eğimli Dobruca stadında çok maç oynamıştı, ama
hiç böyle bir atmosferle karşılaşmamışlardı.
Seyirci akın akın gelmeye devam ediyordu.
Köyün genç kızları ellerindeki çiçekleri misafir takım oyuncuları için hazırlamadıklarını
hemen belli etmişlerdi.
Sevgi ve yoğun bir seyirci desteği ile çiçekler ev sahibi oyuncularına bir bir veriliyor,
alkışlar 5-6 km uzaktaki Yeni Mahalle köyünden bile duyuluyordu.
Boğaz kesen gençleri futbolcularını çiçeklere boğarken misafir takım oyuncuları olanı biteni
şaşkınlıkla izliyorlardı.
Yoğun bir duygu atmosferine girilmişti.
Maçın başlamasına dakikalar kalmıştı.
Hakemler Eski Cuma’dan gelmişti.
Çok ciddi bir maç yönetecekleri yüzlerindeki ifadelerine yansımıştı.
Başlama düdüğü çalmadan önce önce top kontrol edildi, sonra saha ve file direkleri kontrol
edildi.
Sıra futbolculara gelmişti,
Orta hakem ve yan hakemler tek tek sahadaki futbolcuları saydı, gerekli notları aldı.
Sonra misafir Muratlar Köyünün futbolcuları sayıldı.
Muratlar Köyü MILNİYA (YILDIRIM ) takımı kadrosu şöyleydi
1- Mustafa Mehmedov (Kara Mehmedin oğlu)
2- Emrullah Halilov
3- Mehmet Tıkız
4- Hüseyin Ahmedov
5- Müşreddin Selimov
6- Remzi Habilov
7- Muhiddin Mustafov
8- Sabri Ahmedov
9- Goşo Gvatkov
10- İbrahim Osman (kaptan)
11- İsmail Hilmiyev
Yedekler
12- Netko Hristov
13- Şeşik Hasanh
14-Pele
15- Rami Tepeli
16- Yusuf Osman
Boğazkesen Köyü Muhtarı Bahriye Hanım da taraftarların arasındaydı.
Muratlar köyünün muhtarı Bay Mitko sabah erkeden ava gitmiş olduğundan
maça av tüfeği ile gelince herkes önce bir şaşırmıştı, fakat maçın atmosferi bu olağan dışı
durumu hemen unutturmuş, dikkatleri hakemin başlama düdüğüne çevirmişti.
Orta hakem düdüğünü ağızına götürdü.
Düdük daha başlama vuruşunu çalmadan seyirciden gelen aşırı yoğun tezahüratın
sesleri ile maç başlamıştı.
Boğazkesen köyünün STRELA (OK) takımı öyle hızlı bir başlangıç yapmıştı ki, misafir takımın
oyuncuları bu maçı daha ilk dakikalarda ne kadar zorlu geçeceğini anlamışlardı.
Gerçekten işleri çok zor görünüyordu.
Maçın sonucunu daha ilk dakikalarda kimse tahmin edemiyorken olanlar olmuştu.
Başlama düdüğünden çok az bir zaman sonra ev sahibi takımından Fevzi aldığı uzun
pas ile misafir takımın defansının arkasınsa sarkmış ve ustaca bir vuruşla takımını bir sıfır
önce geçirmişti.
Boğazkesen Köyü meşhur Dobruca bayırı stadı daha önce hiç böyle bir taraftar uğultusu
yaşamamıştı.
Köyün gençleri adeta çoşmuştu.
Yer gök Strela (Ok) sesleri eşliğinde inliyordu.
Misafir takımın muhtarı Bay Mitko yerinde duramıyor, söyleniyor ama bir yandan daha
erken daha erken her şey değişir diye teselli arıyordu.
Muhtar Mitko’nun yanında bulunan Muratlar köyünün diğer ağır misafirleri
Bay Goşo Kirov ve Muhtarın MVR (Emniyet Teşkilatı) de çalışan
oğlu Goşo Mitkov da oradaydı.
Güneş yavaş yavaş hayata ve bu güzel güne hem gülümsüyor,
hemde biraz daha yükselerek ışınlarını dik olarak göndererek
ateşli seyircinin ateşini biraz daha yükseltiyordu.
Ev sahibi takım için hayati bir maç oynanıyordu, maç sonunda bir üst lige terfi etmeleri söz
konusuydu.
Haftalarca bu günü düşünerek hazırlık yapmışlardı.
Bu maç kesin bir şekilde net bir skorla kazanılacaktı, başka bir alternatif görünmüyordu.
Bu yüzden misafir takımın ağır misafirlerinin ne düşündüğü çok önemli değildi.
İlk yarı çok hızlı başlamış, ev sahibi takımın bitmek bilmeyen atakları misafir takımı
yormaya başlamıştı.
Hava ısınmaya başlamışken ev sahibi takım Kempes lakaplı 10 numaralı Salih Davutun çok
güzel bir plase gölü ile galibiyeti adeta perçinlemişti.
Daha ilk yarının ortalarında net bir sonuca doğru gidiliyordu.
Boğazkesen Köyü sanki en büyük bayramlarından birini yaşıyordu.
Ahali coşmuş, sevinç sesleri yeri göğü inletmeye başlamıştı.
Misafir takımın bir köşeye sıvışan seyircilerinde homurdanmalar başlamıştı.
Durumun daha da kötüye gideceğinden korkuluyordu.
Misafir takım taraftarlarının ortak görüşü bu yöndeydi.
Fakat ev sahibi takım çoşmuştu bir kere.
Akınlar durmadan yenileniyor, atak üstüne ataklar sürekli tazeleniyordu.
Bitmek bilmeyen bir hırsa daha fazla gol atmak için canla başla çalılıyordu.
Seyircinin sihirli gücü ile futbolcular adeta bir ok gibi yeniden yeniden fırlatılıyor
hedefi vurmaya çalışıyorlardı.
Bitmek bilmeyen akınlar ilk yarının bitmesine yakın yine sonuç veriyordu.
Önündeki rakipleri tek tek çalışmayarak hızla rakip kaleye yönelen 7 Numaralı Sebahattin
Seyitin gölü tabelayı tekrar değişmiştirmiş durum 3-0 olmuştu.
Muratlar Köyü futbolcularında moral diye bir şey kalmamış, hezimetin boyutu tahmin
edemez duruma düşmüşlerdi.
Muratlar takımın 11 numaralı futbolcusu İsmail Hilmi o sıralar Varna’da askerdi.
Sırfı bu özel büyük maçı kaçırmamak için izin almış maçı izlemeye gelmişti.
Aslında oynamayı hiç düşünmemişti ama ısrarlar üzerine hayır diyememişti.
Fakat şimdi çok farklı düşünüyordu.
Ne zaman köyünün maçı olsa kışladan izin alarak köyüne dönen İsmail maçtan sonra bir çok
zaman köyün muhtarı tarafından taksiyle birliğine gönderiliyordu.
Muratlar Köyü Muhtarı Bay Mitko İsmaili Köyün taksicisi Rafi Hasanla Varna’ya birliğine
götürüyordu.
Ama bu sefer gidişat kötüydü, böyle olmayacağını sadece İsmail değil herkes tahmin
edebiliyordu.
Hatta İsmail daha önce muhtar Bay Mitko’yu kızdırdığı günleri hatırlamıştı.
Bir bir İsmailin aklına daha önce kendi köy takımına karşı oynadığı Yeni Mahalle maçları
geliyordu.
İsmail Kendi köy takımını bırakmış komşu köy Yeni Mahallenin takımına transfer olmuştu.
Kendi yetiştiği köy takımına karşı oynarken gol ve göller atmış sonra da olanlar olmuştu.
Köyün Muhtarı Bay Mitko annesi fırında ekmek satıcısı olduğu halde İsmaile ekmek bile
vermemişti.
Hatta İsmailin Yeni Mahalle takımı adına kendi köy takımına attığı gölden sonraki akşam
muhtar Bay Mitko köy meyhanesine girmesini bile yasaklamıştı.
İsmail Bunları düşünürken felaket üstüne felaketin geleceğini tahmin edemiyordu.
Olanlar olmaya devam ediyordu.
İlk yarının son dakikaları oynanırken seyirciler kempes kempes diye tezahürat yapmaya
başlanmıştı.
İsmail top santraya konduktan sonra 10 numaralı Kempes lakaplı
futbolcusu Salih Davutun gölü göl attığını anlamıştı.
Durum daha ilk yarıda 4-0 olmuştu.
Ama fırtına devam edecek gibiydi.
Başlama vuruşu yapılmadan ilk yarının bittiğini düdüğün sesi ilan etmişti.
Boğazkesen çocukları coşmuştu bir kere, yer gök bayram ediyordu.
Dobruca mahallesi, mahalle olalı böyle bir bayram ne görmüş ne de duymuştu.
Boğazkesen köyünün en son kurulmuş mahallesinde bulunan Dobruca stadında
normal zamanlarda toplar aşağıki kaleden bazen taaa köy meydanına kadar indiği çok
görülmüştü.
Ama bugün böyle bir şey söz konusu değildi.
Sahanın etrafı seyirci yoğunluğu nedeniyle adeta bir insan duvarı ile kapanmıştı.
Dobruca Mahallesi köye 1940 yılında Romanyadan geri alınan Dobruca bölgesinden köye
nakledilen Bulgar aileler tarafından kurulmuştu.
Köy stadının bulunduğu mahalle daha önce hiç böyle bir bayram yeri ve atmosferi
yaşamamıştı.
Fakat hala maçın ikinci yarısı oynanmamıştı.
Boğazkesen köyü takımı bayram ederken misafir takım adeta maçın bir an önce birmesini
bekliyordu.
İlk yarı sadece ev sahibi takım için başlıyor gibiydi.
Misafir takım prosedürün tamamlanması çin sahaya çıkıyordu.
İkinci yarı başladığında misafir takım tekrar saldırmaya başlamıştı.
4-0 galip takımın kaptanı hem oyunu yönetmeye çalışıyor hemde maçtan önce rakip takımla
yaptığı konuşmaları ve iddialı bahisleri aklına getiriyor gülümsüyordu.
Rakip takımdan tornacı Sabri çok büyük laflar etmişti. ”Bu maçı kaybedersek bu topu
yiyeceğim demişti.” İzzet kaptan hem hatırladıkça gülümsüyor hemde büyük zaferi
coşkuyla kutlamak için 90 dakikanın bitmesini bekliyordu.
İzzet kaptan aynı zamanda Muratlar köyünde öğretmendi,
Karşı takımda öğrencileri de vardı.
Bunlardan biri de Varna’da askerlik yapan ve şu anda sahada 11 numara ile rakip takımda
oynayan İsmaildi.
İsmail maçtan önce daskale (öğretmen) diye seslenip üç parmağını göstererek uzaktan en az
üç atacağız diye takılıyordu.
İzzet hoca da sanki içine doğmuş gibi beş parmağın yetmez diğer elindeki parmaklardan da
ilave et diye seslenmişti.
Kim bilir daha ne iddialı laflar ediliyor ya da edilmişti.
Boğazkesen köyü takımı kaptanı bunları düşünürken acaba rakip takımın oyuncuları ne
düşünüyordu.
Rakip takım ikinci yarıdaki fırtınanın dinmesini bekliyordu,
Maalesef işler bekledikleri gibi gitmiyordu.
Fırtına sağanak göle dönüşmüştü.
Maç devam büyük bir heyecanla devam ediyordu…
Misafir takım 9 numaralı Fevzi Çakmakın attığı nefis gölle tekrar coşmuş tabela yeni bir gölle
süslenmiş ve durum 5-0 olmuştu.
Boğazkesen Köyünde erguvan mevsiminde mucizeler yaşanıyordu.
Misafir takımın kaptanı İbrahim maçın artık dönmesi mümkün değildir diyordu içinden.
Maç sanki yeni başlamış gibi tekrar başladığında artık herkes başka hesaplar peşindeydi.
Boğazkesen köyü meyhanesi maçtan sonraki bankete hazırdı hazır olmasına da,
işler çok değişmişti.
Hesapların yeniden yapılması gerekiyordu.
Daha önce böyle bir kalabalık yaşanmamıştı.
Acaba kebapçeler (kebap) yeterli olacak mıydı.
Mastikalar, konyaklar rakılar tekrar tekrar sayıldı, bir kamyon yeni bira gelmişti ama yeterli
olacak mıydı?
Hemen hazırlıklar yapılmalıydı, stoklar yeterli gelmezse diye komşu köylerin meyhaneleri ile
görüşüldü. Hava güzeldi dışarıda da oturulurdu ama bu masalar yeterli gelmez ise
tahtalardan ve kasalardan da uyduruk masalar yaparız diye düşünüldü.
Meyhane bayrama hazırlanırken sahadan yine gooool diye sesler yankılanıyordu.
Evet yine yer gök inliyordu, ve bu sefer bugün çok iyi oynayan Kempes şanına yakışan
kapanışı yapmıştı.
Kempes Salih günün kahramanı olmuştu.
Maç bittiğinde tabelada
STRELA: 6 -- MILNİYA: 0 yazıyordu.
Davut anneden alınan çiçekler Boğazkesen köyünü bahçeye dönüşmüştü.
Köyün yakışıklı gençleri, güzel kızları, yaşlısı genci takımın yıldız futbolcuları ile halay
çekiyorlardı.
STRELA takımı bir üst lige çıkmıştı.
Komşu köyün muhtarı Bay Mitko çoktan köyüne doğru yola çıkmıştı.
Tornacı Sabri topu yiyeceğim demişti ama yemiyecekti.
İsmail Rafi Hasının taksisiyle Varnaya gidemeyeceğini artık tahmin etmiyor çok iyi
biliyordu.
Boğazkesen Köyü zaferlerin en güzeline en değerlisine büyük kalın harflerle
bir şanlı imza atmıştı.
Ama her zamanki gibi sayılacaktı her şey.
Maçın kaybedeni yoktu, kardeş kardeşinden bir şey kazanmak için hiç çalışır mıydı?
Kazananı çok kaybedeni olmayan bir maç oynamış ve bitmişti.
Şimdi sıra meyhaneye gidip maçın keyfini çıkarma vaktiydi.
Kardeş kardeşe düşman olabilir miydi?
Balkanlar öyle bir coğrafya değildi.
Balkan Türkleri sadece bir oyun oynamış ve gene eğlenerek bitirmesini bilmişlerdi.
Sıra bir sonraki maçta değildi.
Sıra güneşli sımsıcak uzun keyifli bir pazar gününü tatlıya bağlama günüydü.
Muhtar Bay Mitko köyüne ulaşmış evinin kapısından gimeye çalışırken hiç yemek yemeden
hemen biraz yatıp dinlenmeyi düşünüyordu.
Boğazkesen köyünde banken (ziyafet) yeni başlamıştı.
Kebapçe kokuları dalga dalga üç köyün üzerinde rotasız gemi gibi bir o yana bir bu yana
savrulup duruyordu.
Aylardan erguvanların açtığı aydı
Tarih 1980 yılını gösteriyordu.
Balkanlar son beşyüz yıldır olduğu gibi kim ne derse desin Türklük kokuyordu.
Ertesi gün hayat kaldığı yerden devam edecek, fakat bu maç tarihe geçecekti.
Yazımızı bitirmeden önce 40 yıl önce yaşanmış bu güzel anımızı yad ettik, hatırladık. İlber Ortaylı hocamızı da anmak için fırsat oldu.
İmparatorluğun Son Nefesi adlı kitabında;
“Balkanlar diye bir Türk yurdu vardır. Bunun üzerinde saldırgan emeller besleyecek değiliz, ama bunu bilmek ve tanımak zorundayız.”
Bizde bilmeye anmaya anlamaya ve gelecek nesillerimize aktarmaya devam ediyoruz edeceğiz …
Cevat ÇIRAK
23.04.2020
Notlar:
1- Katkılarından dolayı Boğazkesen Köyünden İzzet Paksoy muallime, Muratlar Köyünden İbrahim Yılmaz ve İsmail Yılmaza teşekkür ederim.
2- Ekli fotoğraf maçın oynandığı Muratlar köyü kadrosunu temsil etmemektedir. Fotoğraftaki kadro Muratlar köyünün daha sonraki yıllardaki köy takımı kadrosudur. O yılları hatırlatması nedeniyle sembolik olarak eklenmiştir.
*Maçın oynandığı gerçek tarih Eylül sonu Ekim başıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yediler Ormanında Kayak

Yaşar Kemal Usta ile UBUNTU'YU konuştuk.

Naim Süleymanoğlu