Kayıtlar

İki Ülke, Tek Yürek

Resim
İki Ülke, Tek Yürek İnsan bazen tek bir coğrafyaya sığmaz; kaderi iki ülkenin rüzgârında pişer, iki toprağın kokusunda derinleşir. Kökleri bir yerde atılır, dalları başka bir göğe uzanır. Biri çocukluk, biri yeniden doğuştur. Biri hatıra, biri mücadeledir. Ve ben… İki ülkenin arasında gidip gelen bir tren gibi; ne durabilen ne vazgeçebilen bir yüreğim. Bulgaristan… Gözümü ilk açtığım, ilk nefesimi içime çektiğim toprak. Sokaklarında büyüdüğüm, çocuk kahkahalarımı taşlarına bıraktığım yer. Sarı kızın peşinde koşturduğum o uçsuz bucaksız meralar hâlâ içimde bir türkü gibi çalıyor. Anaokulunun, ilkokulun kokusu; hepsi taze ekmek gibi, taze hatıra… Ve ilk defa bir kıza gönlümün titrediği yer… Kolay mı insanın çocukluğunun ana vatanını yüreğinden sökmesi? Ama hayat dediğin yol, insanı başka sınavlara da çağırıyor. Türkiye… Düştüğüm, kalktığım, direndiğim, yeniden şekillendiğim toprak. Zorluklara boyun eğmediğim, “dibi görsen de vazgeçme” diye içime ateş düşüren vatan. Burada öğr...

Fare Çuvalı Teorisi: Bizim Çuvalı Kim Sallıyor?

Resim
Fare Çuvalı Teorisi:  Bizim Çuvalı Kim Sallıyor? Sallanan Çuvalın İçinde Kimler Var? Mısır’ın bir köyünde bir tarım mühendisi, Kahire’ye giden trene biner. Yol arkadaşı, köyün yaşlı bir çiftçisidir. Çiftçinin ayakları arasında bir çuval vardır. Her on beş dakikada bir, çiftçi o çuvalı çevirip sallar. Sonra sessizce yerine koyar. Merak bu ya, mühendis sorar: “Ne var o çuvalda baba?” Çiftçi gayet sakin yanıtlar: “Fareler ve sıçanlar. Ulusal Araştırma Merkezi’ne satacağım. Deneylerde kullanıyorlar.” Mühendis şaşırır, “Peki neden sürekli sallıyorsun o çuvalı?” Yaşlı adam gülümser: “Eğer çeyrek saatten fazla dokunmazsam, fareler yerleşir, sakinleşir, güven hisseder. O zaman çuvalı kemirmeye, delmeye başlarlar. O yüzden sallamak zorundayım. Arada bir korku lazım. O korku onları birbirine düşürür, içgüdülerine hapseder. Böylece çuval sağlam kalır, ta ki ben onları merkeze teslim edene kadar.” İşte o an… Mühendis anlar.  Artık biz de anlamalıyız. Bu sadece farelerin hikayesi değil; bu...

İki Muhteşem Miras

Resim
İki muhteşem miras.  1- Bulgaristan Türk Öğretmenler Birliği (Muallimin-i İslamiye Cemiyeti) 2- Turan Gençlik ve Spor Birliği Bulgaristan Türk Öğretmenler Birliği (Muallimin-i İslamiye Cemiyeti) ​Bu Birlik, Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültür hayatını şekillendiren en önemli sivil toplum kuruluşlarından biridir. ​Kuruluş ve Amaç: ​İlk olarak 1906 yılında "Muallimin-i İslamiye Cemiyeti" adıyla kurulmuştur. ​Temel amacı, Bulgaristan Türk okullarındaki eğitimi standartlaştırmak, öğretmenlerin haklarını savunmak ve Bulgaristan Türkleri arasında milli birliği ve şuuru güçlendirmekti. ​Harf Devrimi'ndeki Rolü: ​Metinde de belirtildiği gibi, Birlik, 1928 yazında Lom Kongresi'nde toplanarak, Türkiye'de henüz resmî olarak ilan edilmemiş olmasına rağmen, yeni Türk alfabesini (Latin harflerini) okullarda öğretme kararı aldı. ​Bu karar, Bulgaristan Türklerinin anavatanla kültürel entegrasyonunu sağlamada ve gerici (muhafazakâr) çevrelerin etkisini kırmada atılmış cesur ...

BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE TURAN’IN HARFLERİ

Resim
BULGARİSTAN TÜRKLERİ VE TURAN’IN HARFLERİ  DİLİN, KİMLİĞİN VE CESARETİN ALFABESİ Bulgaristan’da bir zamanlar tebeşir tozuyla başlayan bir devrim vardı. Ne kılıç sesi duyuldu ne marş... ama sınıflarda, kara tahtalarda yeni bir güne uyanan sesler yankılandı: “A, B, C…” O sesler, 1928 yazında Lom’da toplanan Bulgaristan Türk Öğretmenler Birliğinin kararından doğmuştu. Henüz Türkiye’de Harf Devrimi resmen ilan edilmeden, Bulgaristan’daki Türk muallimleri, çocuklarının geleceğini yeni Türk alfabesiyle yazmaya karar vermişti. Onlar biliyorlardı: “Bir milletin kaderi kalemindedir.” Turan’ın Yürek Ateşi Bulgaristan Türklerinin o yıllarda iki büyük dayanağı vardı: Öğretmenler Birliği ve Turan Cemiyetleri. Turan sadece bir spor kulübü değildi; kültürün, dayanışmanın, kimliğin siperiydi. Gençler, o çatının altında hem bedenlerini hem zihinlerini güçlendiriyor, Atatürk devrimlerinin yankısını Deliorman köylerine taşıyorlardı. “Türk harfleri”nin Bulgaristan’da öğretilmesi kararı da, bu Turan ru...

ATATÜRK VE TARİH

Resim
ATATÜRK VE TARİH BİR DELİORMAN ÇOCUĞUNUN DESTANI Ben bir Deliorman çocuğuyum. Bulgaristan’ın Eski Cuma’sına bağlı Muratlar köyünde, toprağın bereketle, insanın alın teriyle yoğrulduğu bir yerde doğdum. Okulda derslerim hep “altı”ydı — bizde altı, mükemmelin adıydı. Sadece müzik dersim beşinci sınıfta “dört” gelmişti de, günlerce içim yanmıştı. Ailemi mahcup ettim sanmıştım, oysa çocuk kalbim henüz öğrenmemişti ki: bazı notlar, defterlere değil, hayata yazılır. O yıllar, Bulgaristan’ın sosyalist rejimle yönetildiği günlerdi. Tarih kitaplarımızda Türkler hep “öteki”ydi. İlk konumuz “Türklerin Bulgarlara yaptığı kötülükler,” ikinci konumuz Lenin, üçüncüsü Dimitrov… Tarih üç isim etrafında dönerdi: Türk, Lenin, Dimitrov. Ve biz, o dar çemberin içinde büyüdük. Bir akşam babam, sofrada bize dönüp sessizce, “Türkiye’ye gideceğiz” dedi. Sanki gökyüzüne pencere açılmıştı. Gözlerimde şimşekler çaktı — çünkü o an, çocuk kalbimle biliyordum: pilot olacaktım. Gökyüzü bana yetmeyecek, ben gökyüzüne ...

VASATIN GÖLGESİNDE SİYASET

Resim
VASATIN GÖLGESİNDE SİYASET Parti İçinde Korkunun Adı: Liyakat Bir ülkenin siyasetini anlamak istiyorsan, önce onun parti teşkilatlarına bak. Çünkü siyaset, zirvede değil, en aşağıda yoğrulur. Ama ne yazık ki bugün birçok partide, özellikle il ve ilçe örgütlerinde bir sessizlik hastalığı dolaşıyor. Kimse “yanlış” demiyor; çünkü “yanlış” demek, görevden alınmakla eş değer görülüyor. Parti yöneticileri, kendilerinden zeki, üretken ya da halkta karşılığı olan insanlardan çekiniyor. Çünkü o insanlar bir gün yerlerini alabilir. Bu yüzden, çevrelerine çoğunlukla “sorgulamayan” ekipler kuruyorlar. Oysa siyasetin omurgası fikirle, eleştiriyle, tartışmayla güçlenir. Ama vasatın hâkim olduğu yerde fikir değil, biat konuşur. İlçe Başkanlıkları mı, Yoksa Küçük Krallıklar mı? Birçok ilçe örgütü, bugün birer minyatür iktidar odasına dönmüş durumda. Kapısından girerken fikirlerin değil, sadakatin ölçülüyor. Meclis üyeleri, ilçe yöneticileri, gençlik kolları, kadın kolları... Hepsi, “liderin hoşuna gid...

Bir Vicdan Mirası: Aliya İzzetbegoviç’i Anarken

Resim
Bir Vicdan Mirası:  Aliya İzzetbegoviç’i Anarken Bazı insanlar ölmez. Onlar sadece bedenen aramızdan ayrılır, ama fikirleri, sözleri, duruşları çağları aşarak yaşamaya devam eder. Aliya İzzetbegoviç işte o insanlardandı. Bosna’nın bilge lideri, Avrupa’nın ortasında Müslüman kimliğiyle hem aklı hem kalbiyle direnen bir bilge. Savaşın karanlığında bile “intikam değil adalet” diyebilen bir yürek… Toprakları yanarken bile, insanlık onurunu kaybetmeyen bir devlet adamı… O, tankların gölgesinde kitap yazan bir düşünürdü. Ve her satırıyla bize şunu öğretti: “Biz ölmeye değil, yaşamaya layık bir toplum kurmak için savaştık.” Bugün onun ölüm yıl dönümünde sadece bir lideri değil, bir vicdanı anıyoruz. Aliya, bize sadece bir Bosna bırakmadı; insanın hem özgür hem ahlaklı olabileceğini kanıtlayan bir miras bıraktı. O miras, hâlâ ayakta kalmaya çalışan her adil insanın yüreğinde yankılanıyor. Ey bilge lider, senin “Doğu ile Batı arasında İslam” diyerek çizdiğin o köprü, hâlâ insanlığa yol göst...