Kayıtlar

Yavrumdan Ayrıldım

                                 Küçücüksün Yavrum (Yavrumdan Ayrıldım) Bir ateşten gömlek muhacirlik hikayesidir. Türküler bizim türkülerimiz, sırdaşlarımız,  nefesimiz, yaşanmışlıklarımız. Yavrumdan Ayrıldım türküsüz hepsinden farklı bir konumdadır.  Neden öyledir derseniz, birincisi türkünün  derin yaşanmış sözleri, ikincisi sanatçının yanık  ve muhteşem yorumudur. Öyle içinizi yakan sızlatan sözleri var ki, gözyaşlarınıza hakim  olamıyorsunuz. Türkünün sözleri öyle derin öyle kahırlı ki, kim bilir hangi acılar  hasretlikler yaşandıktan sonra yazıldı kim bilir? Hadi türkünün sözlerinden yola çıkarak hikayesini içimizdeki kendi yaşadığımız hasretlikler gurbet acıları ayrılıklar ile benzeterek anlamaya çalışalım. 1 Kıta;   Nasıl oldu da yavrum ayrıldım senden Aniden hiç beklenmeyen bir anda yaşanmış ayrılık, derin acılar bırakmış. Çok ağır gelmiş ve yürek burkan evlat acısı geç anlaşılmış.  Anne hasretliğin gurbetin derin üzüntüsünü daha fazla içinde tutamamış, feryad

Özel Günler Mi Güzel Günler Mi?

Resim
               Özel Günler Mi Güzel Günler Mi? Şimdi diyeceksiniz ki buda nerden çıktı? Nerdeyse 40 koca yılını perakende sektöründe yönetici olarak tüketmiş bendeniz, kapitalist düzenin uydurduğu bu bir günlük özel günler trajedisine inanmayın diyorum. Mesela anneler günü, Anneniz sizi dokuz ay binbir zahmetle karnında taşısın, Doğumda acılar, sancılar içinde akla karayı seçerek sizi doğursun. Peygamber sabrından öte bir fedakarlıkla üzerinize titresin, Uykusuz susuz katıksız geceler geçirsin Sizi büyütürken gözünden sakınsın En güzel türküleri şarkıları masalları sizin için söylesin Ömrünün sonuna kadar karşılıksız bir sevgi ile sürekli sizi düşünsün Yaz demesin kış demesin didinsin uğraşsın emek versin Peki siz ne yapıyorsunuz karşılık olarak? Mesaj atarak, çiçek sepeti göndererek, hediye alarak vicdanınızı rahatlatıyorsunuz, sosyal medya denen sanal ortamlardan güzel sözler, yanına fotoğraf falan koyarak kutsal bir vazifenin, emeğin diyetini ödemeye kalkışıy

Nereyi Düşlüyorsan Oraya Aitsin.

Resim
              Nereyi düşlüyorsan, oraya aitsin İstanbulda yaşıyoruz . İstanbul dışında yaşayanlarımız da var. İki kıtaya yayılmış dünyanın en güzel 7 tepeli şehrinin içindeyiz. Boğaz Manzaramız olağan üstü. Bir yanımız Karadeniz bir yanımız Marmara. Arzu edersek Avrupada kıtasına yok sıkıldım derseniz Asya kıtasında yaşıyoruz. Tiyatrolar, konserler, sinemalar, festivaller hepsi bir tık yanımızda, ulaşabiliyoruz İstersek vapurda simidimizi martılarımızla paylaşabiliyoruz, boğazda geziyoruz. Herkesin hayal ettiği şehirde evimiz evlerimiz, arabalarımız da var üstelik. Öyle bolluk ve bereket içiresinde yaşarken bile özlüyoruz, rüyalarımız hala orda. Köyümüzün içinden geçen suları serin beli lom deresinin melodisini özlüyoruz Mandalarla ördeklerle o derenin su birikintilerinde yüzmeye bayılıyoruz. Köyümüzün yüksek yerlerinden biri olan İsaArmutluklarından Fisek dağına  bakıyoruz yüzümüz tebessümle doluyor. Eski Caminin yanındaki Bahçelik çeşmesinden su içmek istersek

Çoğarafya Kaderdir!

Resim
                                   Coğrafya kaderdir ! Tarih 03. Haziran 2018 Bulgaristan Muratlar Köyü Fotoğraf : Cevat ÇIRAK Küçük Oğlu 24 yıl bu evde yaşadı hayaller kurdu Büyük Oğlu 26 yıl yaşadı hayaller kurdu Babaları 50 yıldan fazla bu evde yaşadı yuva kurdu Dede yadigarı bu evde mutluluklar güzellikler yaşandı Kırk yıl önce bu evin ön odası köy odası olarak kullanıldı Köy odası bir dönem berber dükkanı olarak hizmet verdi Mutlu kardeşçe yaşanan hayatlar birden bire bir gecede yıkılıverdi 1989 Yılında Bulgaristan Türklerinin isim değiştirme süreci yaşandı Hiçbir günahı olmayan bu çalışkan Türkler, yurtlarını terketmek zorunda kaldı Ateşten gömlek giyen yüzbinlerce Türk yollara koyuldu Özyurtlarından koparılan insanlar anavatan Türkiye yolunda sınıra  yığıldı. Hiç kolay olmadı, yeniden sıfırdan bir düzen içinde hayatla mücadele başladı Yaşamayan ne bilsin, acılar sıkıntılar ağır gelmiyordu yaşanması gerekiyordu Hayaller, özlemler, hasretlik, çocukluğumuz, to

Köyde Kurbağa Yarışları

Resim
                                            Köyde Kurbağa Yarışları O gün günlerden hangi gündü derseniz hatırlayamadım. Hava sımsıcaktı, doğa canlanmaya başlamış, bahçelerimizdeki ağaçlar çiçeklerini açmış, hatta bazıları, çiçeklerini dökmeye başlamış, meyvelerini küçük şımarık sevimli bir kedi yavrusu gibi sevgi ile büyütmeye başlamışlardı bile. Tusuz Çeşme (Buzluca Çeşmesi) ile Tepelilerin demir işliği olan Hasan dayımın evlerinin önündeki polananın (meranın ) otları büyümüş hatta bir karışı çoktan geçmişti. Biz aşağı mahalle uşakları bu merada en çok çelik çomak oynamayı severdik. Ne oyundu ama, kafamız dahil çürümedik, ezilmedik morarmadık yerimiz kalmazdı, ama biz hiç şikayetçi değildik. İşte ben bu meranın üzerindeki çimlere uzanınca sanki purjinalı (yaylı) yatakta yatar gibi hissederdim. Mustafa Kocababamın (dedemin) evi de benim güneşlendiğim meranın batısında yer almaktaydı. Çok yakındı kocabamın (dedemin) evi aslında, ama sayalar tarafından gelen bir dere polana (mera
Resim
                                          Bizim Köyde İlk Bahar Nevruz ateşleri sokaklarda geceyi aydınlatlatmaya başlayınca, kış uykusundan uyandığımızın farkına varırım. Günler uzamaya başlar, gündüz ile gece arasındna bir nöbet değişimi olur. Uzun geceler gider yerine sımsıcak taze misler gibi kokan uzun yaz devralır nöbeti. Her mevsim güzeldir de, yazın müjdecisi ilk bahar yeni heyecanların ilk sancıları gibidir. Bir başkadır yani. Babamın kıştan sipariş ettiği tohumlar paketlerinden çıkar, özenle seçilmiş toprakla buluşur. üzerleri üşümesinler der gibi hafifçe örtülür, can suyu verilir. Kimse bilmez ama ben bilirim babamın sebze tohumlarını sevgiyle beslediğini, onlara dua ettiğini. Toprak dinlenmiş ve güçlenmiş uykusunu almış olarak yeniden uyanırken, sebze tohumları adeta yarış eder ilk ben toprağa kavuşacağım diye. Bir apartman dairesinin balkonunda atılır bu ilk adımlar. toprakla doldurulmuş görünen saksılar aslında artık gebedir. Önce anlam ver
Resim
  Kimi der ki kadın Uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın Yeşil bir harman yerinde Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir, Boynumda taşıdığım vebalimdir. Kimi der ki hamur yoğuran. Kimi der ki çocuk doğuran. Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal. O benim kollarım, bacaklarım, başımdır. Yavrum, annem, karım, kızkardeşim, Hayat arkadaşımdır. Nazım Hikmet Ran