Kayıtlar

ÇOCUKLUK etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Geçmişim Girdi Kapımdan

Resim
Geçmişim Girdi Kapımdan Cevat Çırak Jan 15 Akşam olmak üzere, hava yeterince karamsar. Hayır olsun diyorum, ümit üretmeye devam. Az sonra kasvetli havanın nedeni belli oluyor. Hafif hafifi kar taneleri uçuşuyor bahçemde Hava kararıyor gece lambası haber veriyor Karın yoğun bir şekil aldığını İçimde nedensiz tarifsiz bir hüzün hissediyorum. Tam o sırada Geçmişim giriyor evimin kapısından Köyüm geliyor aklıma Masamda sıcak kahvemin ve dumanı Peşinden kahve kokusu kaplıyor oturduğum salonu Telaşsız geçmişi ziyarete gidiyorum Dedemin bir katlı tek odalı evindeyim Dışarda lapa lapa yağan diz boyu kar var Sayada yeni doğmuş kuzular sesleri Odada soba cayır cayır yanıyor Sobanın üstünde mısır tenceresi mis gibi kokular salıyor Fırında kumpirler olmak üzere Dedem sobanın başına bağdaş kurmuş Elinde sucuk ve bıçak yerde sofra bezi Özenle bir kangal köy sucuğunu odun koruna hazılıyor ince dilimlenmiş sucuk çoktan teslim olmuş ateşe

Deska Gradina

Resim
                                Deska Gradina*                                   Annemin üçüncü yada dördüncü kez,kalk mektebe geç kalacaksın sesi geliyordu. Etrafımda yeşillikler, ağaçların dallarında kuşlar nazlı nazlı şarkı söylüyordu Bizim komşunun arabacı köpeği şarik etrafımda dolanıp duruyor, oyun istiyordu Oysa ben çayırlarda meralarda dolanıyor, pırıltılı güneşin içimi ısıtmasından keyif almaya bakıyordum. Kalk artık işe geç kalacam, hadi sende geç kalıyorsun yapma ba uşağım, hadi ama, ben tam o sırada gözümü açıverdim. Sabah uykusu öyle tatlı ki, hem ruya hem dış sesler öyle güzel ki, seni mışıl mışıl uykun ve yatağından kaldıramıyor. Hemen kalktım, ama bana da yazık, daha 6-7 yaşlarında küçük bir çocuğum, Hele hele şimdiki gibi kış aylarında uyanmak öyle zor ki. Ama dedim, kalktım artık diye kendini teselli etsen de annen olmasa kalkamıyorsun, işte, Annem masa örtüsüne benzeyen kumaştan dikilmiş önlüğümü giydirince biraz kendime gelebildim sanırım, hadi ba

Nereyi Düşlüyorsan Oraya Aitsin.

Resim
              Nereyi düşlüyorsan, oraya aitsin İstanbulda yaşıyoruz . İstanbul dışında yaşayanlarımız da var. İki kıtaya yayılmış dünyanın en güzel 7 tepeli şehrinin içindeyiz. Boğaz Manzaramız olağan üstü. Bir yanımız Karadeniz bir yanımız Marmara. Arzu edersek Avrupada kıtasına yok sıkıldım derseniz Asya kıtasında yaşıyoruz. Tiyatrolar, konserler, sinemalar, festivaller hepsi bir tık yanımızda, ulaşabiliyoruz İstersek vapurda simidimizi martılarımızla paylaşabiliyoruz, boğazda geziyoruz. Herkesin hayal ettiği şehirde evimiz evlerimiz, arabalarımız da var üstelik. Öyle bolluk ve bereket içiresinde yaşarken bile özlüyoruz, rüyalarımız hala orda. Köyümüzün içinden geçen suları serin beli lom deresinin melodisini özlüyoruz Mandalarla ördeklerle o derenin su birikintilerinde yüzmeye bayılıyoruz. Köyümüzün yüksek yerlerinden biri olan İsaArmutluklarından Fisek dağına  bakıyoruz yüzümüz tebessümle doluyor. Eski Caminin yanındaki Bahçelik çeşmesinden su içmek istersek

Köyde Kurbağa Yarışları

Resim
                                            Köyde Kurbağa Yarışları O gün günlerden hangi gündü derseniz hatırlayamadım. Hava sımsıcaktı, doğa canlanmaya başlamış, bahçelerimizdeki ağaçlar çiçeklerini açmış, hatta bazıları, çiçeklerini dökmeye başlamış, meyvelerini küçük şımarık sevimli bir kedi yavrusu gibi sevgi ile büyütmeye başlamışlardı bile. Tusuz Çeşme (Buzluca Çeşmesi) ile Tepelilerin demir işliği olan Hasan dayımın evlerinin önündeki polananın (meranın ) otları büyümüş hatta bir karışı çoktan geçmişti. Biz aşağı mahalle uşakları bu merada en çok çelik çomak oynamayı severdik. Ne oyundu ama, kafamız dahil çürümedik, ezilmedik morarmadık yerimiz kalmazdı, ama biz hiç şikayetçi değildik. İşte ben bu meranın üzerindeki çimlere uzanınca sanki purjinalı (yaylı) yatakta yatar gibi hissederdim. Mustafa Kocababamın (dedemin) evi de benim güneşlendiğim meranın batısında yer almaktaydı. Çok yakındı kocabamın (dedemin) evi aslında, ama sayalar tarafından gelen bir dere polana (mera

AKARDEONUM ANILARIM

Resim
Merhaba dostlarım ve okumayı seven arkadaşlarım. Bugün  yeni yılın ikinci günü, ilk ayı yani Ocak ayındayız. Hava mis gibi, güneş her zanki gibi cömert ve karşılıksız ışık ve sevgiyle içimizi ısıtıyor, ne güzel bir gün. Ben önümüzdeki hafta sınavlarım olduğu için , ders çalışma planları yaparken  nedense bu mevsimde mis gibi havayı ve penceremden bana gülümseyen güneşi görünce bıraktım, ders kitabımı oturduğum koltuğumun üzerine usulca koyarak çalışmayı öteledim. Neden bilmiyorum ama, çocukluğumun kırık buruk hatıraları canlanıverdi yüreğimde, ruhumu bir hüzün kapladı, duraksadım ve anılarda gezintiye çıkıtım tarifsiz. Tam 40 yıl önceydi, yıl 1978, aylardan 18 Eylül,  ailem üzerine ateşten bir gömlek giymiş, varını yoğunu arkasında bırakmış ve anavatan hasreti ile çıkmış belirsiz dertli sıkıntılı bir yola koyulmuştu. Türkiyeye göç ediyorduk, Bulgaristanın Deli Orman bölgesinde bulunan Eski Cuma kasabasının Muratlar köyünden yeni yaptığımız ve içinde sadece beş ay oturduğumuz  evimizi